MUSTAFA KEMÂL'İN UYDURMA ŞECERELERİ VE HAKÎKÎ MENSÛBİYETİ (123)
“Saat 12.55’te Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, katafalkın arkasından Türk milletine hitaben bir konuşma yaparken: ‘Atatürk, şimdi seni, kurtardığın vatanın her köşesinden gelen topraklara gömüyoruz. Fakat hakiki yerin Türk milletinin minnet dolu sinesidir. Nur içinde yat.’ ” (Fotoğraflarla Etnografya’dan Anıtkabir’e, Haz.: Muammer Bedii Taylak, Ankara: TBMM Yl., 2021, 2. baskı, ss. 200-201)
***
“Atatürk! Türkün tâ kendisiydin!”
“Atatürk! Sen bizdendin. Seni halife yapmak, padişah yapmak isteyenler oldu, iltifat etmedin. Millî irade yolunu seçtin. Hayat ve şahsiyetini milletinin hizmetine vakfettin. Türkün gıpta ettiği, taziz ettiği, övdüğü ve övündüğü vasıflara maliktin. Bütün bu meziyetlerinle Türkün ta kendisiydin.
“Şimdi seni, kurtardığın vatanın her köşesinden gönderilen mukaddes topraklara veriyoruz. Bil ki hakikî yerin, daima inandığın ve bağlandığın Türk milletinin minnet dolu sinesidir! Nur içinde yat!” (Akşam, 11.11.1953, ss. 1 ve 2; Milliyet, 11.11.1953, ss. 1 ve 7)
Ey Bayar! Siz ki rûhun bekâsına ve Âhirete inanmıyan bir zümresiniz! Hangi mantıkla ölüp gitmiş bir insana hitâb ediyorsunuz?
Kemalist tecdîd-i îmânın başlıca bir vâsıtası da, gazeteler
1953’te Memlekette bir tâne dahi Müslüman gazetesi yoktu. Sâdece birkaç mecmûa… Mütehakkim Zümre, gazeteler üzerinde tam bir inhisâr kurmuştu. Tahakkümünün başlıca mesnedi Kemalizm olduğuna göre, “Ebedî Şef”in naaşının (Yalman’ın tâbiriyle) “Ebedî Karârgâhı”na taşınması, Devletle işbirliği hâlinde, bir “Kemalist tecdîd-i îmân” vesîlesi olmalı, gazeteler, bu istikâmette seferber olmalıydı. Nitekim, bu kervana katılmıyan hiçbir gazete çıkmadı ve hepsi de Mustafa Kemâl’i tebcîlde birbiriyle yarıştı. Aynen 1938’deki gibi…
10 ve 11 Kasım 1953 târihli gazetelerin -birinci sayfadan îtibâren- bol resimli birkaç sayfası bu hâdiseye ayrılmış, (Ulus, Vatan, Yeni Sabah gibi) bâzı gazeteler de “Ebedî Şef” hakkında ilâveler vermişlerdi.
Bunların hepsi de, Mustafa Kemâl’i, başka hiç kimsenin tâkat getiremiyeceği (demek ki “mûcizevî”) işler başarmış bir “fevkalâde şahsıyet”, bir “üstün insan”, sonra, bir adım daha ileri giderek, “İlâh” veyâ “Yarı İlâh” gibi takdîm ediyor, Türk Milletinin her şeyini ona........
© Milat
