Yalnızların kalabalığı
Şehir… Işıkları var ama sıcaklığı yok. Kalabalığı var ama insanı yok. Hayat hızlı adımlarla geçip gidiyor yanımızdan, biz ise dokunamıyoruz bile ona. Var olduğunu biliyoruz ancak varlığından habersizmişiz gibi davranıyoruz. Nefes alıp vermekten başka bir emaresi yok yaşadığımızın. Adeta bir robot gibi yaşıyoruz. Teknoloji çağının bir objesi gibiyiz bu hayatta.
Beton kulelerin gölgesinde, ruhumuzu tüketen bir hengâmenin ortasında herkes kendi yalnızlığının figüranı, birbirinden habersiz. Peki biz bu kalabalığın neresindeyiz?
Her gün yüzlerce yüz görüyoruz, yanından sessiz sedasız geçip gittiğimiz. Metroda, otobüste, çarşıda, iş yerinde… Ama kaçının gözünün içine bakıyoruz? Kaçının sesini duyuyoruz? Kaçının acısını hissediyoruz? Birbirimizin yanından geçiyoruz, ama birbirimizin içinden geçemiyoruz. Birbirimize çarpıyoruz, ama birbirimize dokunmuyoruz. Kendi vardığımızdan dahi habersizken kaçının varlığından haberdarız?
Sabahları kalabalık bir otobüste herkes aynı manzarayı yaşıyor: Kulaklıklar takılı, gözler ekrana sabitlenmiş. Kimse kimsenin varlığını fark etmiyor. Yanımızda oturan insanın gözyaşına sağır, hüznüne kör, derdine umarsız bir halde geçip gidiyoruz insanların hayatından. Hedefine güdümlenmiş füze misali gözlerimiz telefondaki hayatlara kilitlenmiş.
Ekranlarla çevrilmiş bir çağdayız. Avucumuzda........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein