menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kırılganlık bir zayıflık değil

22 0
16.06.2025

Hayatın beklenmedik darbeleri mideni düğümlediğinde, bu anı tanımayan var mı aramızda? İçimizde kopan fırtınayla dışarıda sergilemek zorunda kaldığımız o sahte sükûnet arasında derin uçurumlar açılır. Kimse bizi incinmiş görmesin, kimse zayıf bilmesin isteriz. Güçlü, sarsılmaz, kusursuz görünme baskısı kemirir içimizi. İşte bu, "gülücükler ardına saklanmak" ya da "dimdik durmak" dediğimiz o büyük yalanın ta kendisi. İçimiz kan revan içindeyken, dışarıya dingin bir liman manzarası çizeriz. Bu maske sadece acıyı gizlemez; aslında "güçlü" görünme çabasıdır, toplumun bize dayattığı kalıplara sığma arzusudur.

Peki neden bu zırhı kuşanırız? Çoğu zaman utançtan kaçarız. Bu, "yüzümüzü gizleme" telaşıdır. Çocukken kulağımıza fısıldanan o zehirli cümleleri anımsa: "Erkek adam ağlamaz!", "Kendini topla!". Duyguların zayıflık olduğu yalanı işte böyle kazınır zihnimize. Toplumsal roller bu yükü katlar: Erkek "yıkılmaz" olmalı, kadın "hep uyumlu" kalmalı diye dayatılır. Bu maske, kuşaktan kuşağa aktarılan zehirli bir mirastır.

Lakin bu zırhın yıkıcı bir bedeli var! Duyguları sürekli bastırmak, ruhu ve bedeni kemiren sessiz bir düşmandır. Bilim net konuşuyor: Kronik duygusal baskı, anksiyete ve depresyon kapılarını ardına kadar açar. Daha çarpıcı olanı bedene kastıdır: Kalp çarpıntısı, tansiyon fırlaması, stres hormonu kortizolün vücudu yağmalaması. Bu sürekli alarm hali baş ağrısına, mide krampına, uykusuz gecelere yol açar. Bağışıklığı çökertir, bizi hastalıklara karşı savunmasız bırakır. Bu sahte metanet, hücrelere işleyen ölümcül bir........

© Milat