Kanunların ardındaki kanun
Elinde en keskin aletler, önünde en nadide ahşap… ama ortaya çıkan her eser, ruhunu kaybetmiş bir şekilden öteye geçmiyor. Usta bir zanaatkârın en büyük trajedisi, malzemesinin dilini anlamadan, ona kendi iradesini zorla dayatmaya çalışmasıdır. Çünkü her ahşabın bir hikâyesi, her taşın bir hafızası vardır. Usta, bu hikâyeyi dinleyendir; acemi ise kendi gürültüsüyle onu sağır edendir. Gözünün gördüğü kural başkadır, malzemenin ruhuna işleyen kanun başka.
Bu sahne ne kadar tanıdık, değil mi? Çoğumuz, hayat denen o nadide malzemenin karşısında duruyoruz. Durmaksızın yontuyor, planlıyor, zorluyoruz. Ama bir şeyler hep eksik kalıyor, bir ahenksizlik ruhumuzu kemiriyor. Çünkü biz de o acemi zanaatkâr gibi, görünen kurallara takılıp kalırken, varoluşun gizli gramerini, işleyişin ardındaki o sessiz kanunu gözden kaçırıyoruz.
Modern dünya bize sürekli "daha fazlasını yap" diye fısıldıyor; bitmeyen verimlilik hedefleriyle, sosyal medyanın zamanı öğüten hızıyla, yapay zekânın vaat ettiği anlık çözümlerle bizi gürültüye boğuyor. Oysa asıl mesele, zihne yeni bir numara öğretmek değil, idrakin kendisini........© Milat
