Hadi bitirelim şu işi
Başarı nedir, hiç düşündük mü? Çoğumuzun zihninde aniden çakan bir şimşek, bir talih kuşu ya da doğuştan gelen eşsiz bir yetenek olarak canlanır. Oysa bu algı, bizi çoğu zaman bir yanılgının içine sürükler. Yıllar önce, sevdiğim birinin sıkça dile getirdiği bir tavsiye vardı: "O kadar iyi ol ki seni görmezden gelemesinler." Bu sözü ilk duyduğumuzda, içten içe bir öfke duyardık. Bu söz bize kibirli, gerçeklikten uzak gelirdi; sanki sadece doğuştan yetenekli olanlara sesleniyor, kaderin ve hayatın başlangıç noktalarındaki eşitsizliklerin rolünü görmezden geliyordu. Ne de olsa, kimileri hayata zaten belirli avantajlarla başlıyor, değil mi?
Ancak zamanla, bu sözün üzerindeki eleştirel bakışım yumuşadı, hatta değişti. O kişinin aslında yetenekten değil, çalışmaktan bahsettiğini fark ettim. Kontrol edemediğimiz şeyler var: külli irade, anne babamızın kim olduğu, nerede doğduğumuz. Ama kontrol edebileceğimiz yegane şeyler, çabamız ve tutumumuzdur. Başarıya dair bu yaygın yanılgı, yani onu yetenek ya da talihle eşleştirme eğilimi, aslında kendimizi başarısız hissetmemize veya denemekten vazgeçmemize neden olan bir zihniyet tuzağıdır. Eğer başarı bir "sır" veya "kestirme yol" ile geliyorsa, o zaman neden emek verelim ki? İşte bu, kestirme yol arayışının temelini oluşturur. Talihin rolü küçümsenemez, evet, ama önemli bir gerçek var: Bu yolda ne kadar çok yürürsek, talihin bize gülme ihtimali de o kadar artar. Talih, oturduğumuz yerden gelen bir beklenti değil, sürekli çabanın ve kendimizi doğru yerlere maruz bırakmanın bir sonucu olarak ortaya çıkma potansiyeli taşıyan bir durumdur. Bu bakış açısı, bize bir umut ve kontrol hissi verir; talihi tamamen dışsal bir faktör olarak görmek yerine, kendi eylemlerimizle talihin kapısını aralayabileceği fikri, motivasyonu da artırır.
O kişinin sözü, aslında bir eylem çağrısıdır: Fark edilmek istediğimiz şeyi yapmalıyız. Bir düşünürün, popüler kültürde yanlış anlaşılan 10.000 saat kuralı da tam olarak bunu anlatır. Asıl vurgu, sihirli bir zaman eşiğini aşmak değil, olağanüstü başarıya ulaşan kişilerin temel becerilerinde olağanüstü sayıda tekrar yapmış olmalarıdır. Bir siyasetçi yılın büyük kısmını ülkesi veya şehri için çalışarak geçiriyorsa, doğru zamanda doğru yerde olma olasılığı, sadece makamında oturan veya halktan uzak duran birinden çok daha yüksektir. Aynı zamanda çok daha başarılı bir siyasetçi olur, çünkü gerekli pratikleri yapmıştır. Her profesyonel basketbolcu, en üst düzeyde mücadele etmeden önce en az 10.000 basket atmıştır. Bu basit gibi görünen gerçek, çaba ve azmin talihten çok daha güçlü bir şekilde başarıyla ilişkili olduğunu gösterir. "Yapana kadar taklit et" tavsiyesi, aslında tersten işler. Taklit etmek zorunda kalmayana kadar yapmalıyız. Bir zanaatkar zanaatını işler, bir bilim insanı araştırır, bir öğretmen öğretir. Eğer hayalimiz bir alanda uzmanlaşmaksa, yolumuz o uzman gibi davranmak değil, o uzmanların yaptığı şeyi, yani o işi yapmaktır. Sürekli "yapmak" eylemi, sadece dışarıdan bir imaj yaratmakla kalmaz, aynı zamanda içsel bir dönüşüm ve gerçek bir yetkinlik kazanma sürecini de başlatır. Kişinin kimliği ve yeteneği "yaparak" inşa edilir; yani eylem, kimliği yaratır. Bu sürekli çaba ve tekrar, başlangıç noktası ne olursa olsun, herkes için erişilebilir bir başarı anahtarıdır ve bizi "benim talihim yoktu" gibi bahanelere sığınmaktan alıkoyar.
Hedeflerimize ulaşmak veya hayallerimizi gerçekleştirmek için çalışmak yerine, çoğumuz kestirme yollar veya bahaneler ararız. Kendimizi bir şekilde affederiz; en iyimizi denemezsek, olmak istediğimiz kişi olamadığımız için kötü hissetmek zorunda kalmayız. Başarısızlığımızı sisteme yükleyebiliriz. Oysa tüm başarılar uzun kuyruklu başarılardır. Başarıya ulaşmış gibi........
© Milat
