Şeyma Hatice Bozoğlu yazdı: Mansur Yavaş ne söyledi? CHP’nin Gülen yapılanmasına bakışı
15 Temmuz’dan etkilenen geniş bir kesim, dokuz yılın ardından hâlâ aynı inanca tutunuyor: Erdoğan giderse kaybettikleri hayat bir şekilde geri gelecek, eski toplumsal statüleri ve işleri onlara iade edilecek. Peki bu beklenti, gerçekliğe dayanan bir ihtimal mi, yoksa uzun süren mağduriyetin yarattığı bir kaçış inancı mı?
Erdoğan sonrası beklenti, cemaat tabanında darbe girişiminden hemen sonra köpürtülen bir söylemdi. Özellikle 2017 referandumu ve ardından gelen ilk cumhurbaşkanlığı seçimiyle (2018) birlikte bu inanç sistematik bir biçimde beslendi. Bir yandan “sağlık sorunları nedeniyle Erdoğan artık gidici” söylemleri, diğer yandan cemaat destekli sosyal medya fenomenlerinin “gazeteci kimliği” altında yaydığı kulis haberleri ve ifşalar, tabanı bir balonun içinde tuttu. Günbegün pompalanan mesaj aynıydı: “Erdoğan her an gidebilir, bu kâbus bitecek.”
Bugünden bakıldığında bu söylemlerin nasıl bir oyalama işlevi gördüğü daha net görülüyor. Asıl konuşulması gereken meseleler –cemaatin suç içeren eylemleri, yüzleşilmesi gereken geçmiş– bu gündemlerin gölgesinde kaldı. Kaynağı belirsiz dosyalarla köpürtülen ifşalar, sürekli aynı temayı işledi: “Erdoğan ve Saray çevresi kavga halinde, herkes birbirinin kuyusunu kazıyor, sistem ha bugün ha yarın patlayacak.” Seçim dönemlerinde ise bu anlatı iyice yoğunlaştı. Örgütün kontrolündeki hesaplar ve görünüşte “cemaatle ilgisi yokmuş” gibi davranan ama finansmanı ve beslendiği kaynak sorgulandığında bağı açığa çıkan bazı figürler, özellikle Erdoğan’ın sağlık durumu üzerinden “bu kez seçime bile giremeyebilir” inancını körükledi.
Mesajın alt metni açıktı: Erdoğan gittiğinde arkasında bir enkaz kalacak, fakat bu enkazı toparlarken ilk iş cemaat geri çağrılacak, toplum ise aynı gün “bizden özür dileyecek.” Bu yayınların izlenme oranları ne kadar organikti bilinmez, ama cemaat tabanında ciddi bir moral etkisi yarattığı, “aslında herkes bizim haklı olduğumuzu biliyor” inancını beslediği açıktı.
Sonuç ise her seferinde aynı oldu: Şişirilmiş umutların ardından gelen büyük bir hayal kırıklığı. Bu hayal kırıklığı, travmalarla örselenmiş insanlar için öfkeye dönüştü; ama öfke cemaat yönetimine değil, sisteme, ülkeye ve topluma yöneldi. Böylece daha derin bir kopuş yaşandı: Türkiye’ye aidiyet hissi zayıfladı, yurtdışında olanlar ise bulundukları ülkelerde kök salamadan arada kalmış bir topluluğa dönüştü.
Peki gerçekten Erdoğan sonrasında hem toplum hem de devlet hiyerarşisi ve tabii ki siyaset, örgüt iltisakı bulunan, yöneticisi ya da üyesi olanlarla bir an önce barış sağlayıp temiz bir sayfa açacak mı? Yaşanan siyasi gelişmeler ışığında benim cevabım kocaman bir hayır. Bu yaşanmayacak. Aksine “Fethullahçı Terör Örgütü” tanımı olduğu gibi........





















Toi Staff
Tarik Cyril Amar
Gideon Levy
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d