menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Önder Özden yazdı: Bir gün herkes CHP’li mi olacak?

26 1
previous day

Bugün, Türkiye’de birçok insanın bir şekilde muhalefet partisi CHP ile hizalandığı görülüyor. Farklı arka planlara ya da siyasi geleneklere sahip insanlar, farklı fikirleri olanlar, bir araya geliyor. Ve garip ama inkar edilemez bir şekilde, bu partiyle, Türkiye’nin ana muhalefetiyle hizalanıyorlar.

Belli bir süre önce bu eğilim biraz daha keskin bir tona büründü. Farklı siyasal geçmişten gelen akademisyenler, daha önce kendilerini farklı biçimlerde konumlandırmış insanlar, bir araya geldiler ve “Demokrasi Onurumuzdur” başlıklı bir mektup imzaladılar. Bu mektup, mevcut CHP lideri Özgür Özel’e desteklerini ifade ediyordu. Ve sadece soyut bir destek değil, doğrudan, iktidarın sistematik biçimde kullandığı bir araç olan yargının parti siyasetine müdahalesine karşı olduklarını söylüyorlardı.

Kanımca bu dikkat çekici bir durum. Akademisyenler, entelektüeller, kamuoyu figürleri—hepsi CHP’nin arkasında duruyor, imza atıyor, kamuya açık destek veriyor. Kimileri için bu, kaş kaldıran bir gelişme. Başkaları içinse farklı bir siyasi yönün başlangıcı gibi görünüyor. Ama bu, daha büyük bir soruyu sormamıza yol açıyor: Herkes, eninde sonunda CHP ile hizalanacak mı? Bütün muhalefet bu parti etrafında mı toplanacak, tüm farklı umutların birleştiği ortak alan burası mı olacak?

Bu noktada belki uzak bir çağrışım gibi görünebilir, ama günümüz tartışmasını aydınlatabilecek, Komünist Manifesto’daki garip bir satırı hatırlatmak isterim. Marx ve Engels önemli ve bir bakıma garip bir soru sorar: “Komünistler, proleterlerle bütün olarak nasıl bir ilişki içindedir?” Verdikleri yanıt çarpıcıdır: Komünistler, diğer işçi sınıfı partilerine karşı ayrı bir parti oluşturmazlar. Proletaryadan ayrı çıkarları yoktur.

Bu elbette garip bir duruma işaret ediyor. Marx ve Engels’ten beklenecek olan, güçlü bir komünist parti kurmak gerektiğini, işçileri örgütlemek, onlara öncülük etmek gerektiğini söylemeleridir. Nitekim sonraki Marksist ve Leninist gelenek, tam da bunu vurgulayacaktır: sistemi dönüştürecek bir Komünist parti yaratmak.

Ama Manifesto’daki o satırda başka bir fikir, kurgu var. Marx’ın komünizmi, proletaryanın ortadan kaldırılması olarak gördüğü fikrine bağlı. Marx için komünizm, işçiyi sabit bir kimlik olarak yüceltmek değildi. Toplumu o kadar derinlemesine dönüştürmekti ki, proletaryayı yaratan koşullar ortadan kalksın. Komünist bir gelecekte proleter olmayacaktı, çünkü sömürü ve tahakkümü tanımlayan roller yok olacaktı. Amaç, adaletsiz bir sistemin yarattığı rolleri ve kimlikleri pekiştirmek değil, tam tersine bu rolleri ve kimlikleri ortadan kaldırmaya yönelik bir hareketti.

Bu önemli, çünkü siyasi hizalanmayı sabit kimlikler etrafında kurmak yerine etik bir pozisyon alış olarak........

© Medyascope