Ramazan Medeniyetimiz
Ayların en güzeli, en kutlusu, en hüzünlüsü, en bereketlisi Ramazan’ı idrak etmiş bulunuyoruz. Bu kutlu zaman dilimine bizi sağ salim kavuşturan Rab’ımıza hamdolsun, şükrolsun… Elimizden ve dilimizden ona “Hoş geldin, safalar getirdin” demekten başka bir şey gelmiyor. Gerçekten öyle mi acaba? Sizce de bu Ramazan “hoş” mu geldi gerçekten “safalar getirdi mi bizlere?”, ne dersiniz. Ramazan’la ilgili böyle bir yazı yazmaya karar verdiğimde mümkün olduğu kadar duygularımı yazıma karıştırmamak kararlılığında idim. Ama herhalde olmadı, yapamadım.
Kuşkusuz “Ramazan” bizim medeniyetimizin İslam toplumlarına getirdiği ve yaşattığı bir güzellik. Hatta bir “ayrıcalık” bu. On bir ay boyunca dağılıp giden, bilinçsizce dünyevileşen, çoğu zaman istikametini tespitte zorlanan gündelik yaşantıyı zabt u rabt altına alan, kararmaya yüz tutmuş kalpleri ışıl ışıl parlatan, getirdiği merhamet mesajıyla yumuşattıkça yumuşatan bir terbiye, bir iyileştirme, yeniden insanlığımızı, kulluğumuzu hatırlama süreci bu. Bu yüzden de “ramazan ayı” bir mektep insanlar için. “Hızlandırılmış eğitim” gibi bir şey. Bir rehabilitasyon süreci belki. Orucu, Kur’an okumaları, iftarı, teravih namazları, teravihten sahura kadar sürüp giden Ramazan eğlenceleri ve sahur. Bütün bu olup bitenler zaman içinde bir kültür ortaya çıkarmış. Bir yaşama tarzı, bir inanç atmosferi oluşturmuş. Ve adına da “Ramazan” demişiz. Bittiğinde de onu bir “bayram”la taçlandırmışız.
Bu, sizin kaçıncı ramazanınız, hiç düşündünüz mü… Ya da bundan sonra hayatımızda kaç Ramazan olur dersiniz? Eski zamanların eğlence ayı, huzur ve mutluluk ayı Ramazan neden şimdi ayların........
© Maarifin Sesi
