Her gülüş sevgiden değildir
Bazı insanlar vardır, içimiz ısınmaz bir türlü. Hani aramızda görünmez bir mesafe, bir tür duvar olur, ama yine de o insanlarla iyi geçinmek için çaba gösteririz. Sanki onları sevememenin suçlusu bizmişiz gibi suçluluk duyar ve bu belli olmasın diye örtmeye çalışırız. İşte tam da bu durumu anlatan bir kelime var: müdârâ. Daha önce duymadınız, değil mi? Ben de duymamıştım.
Dilimize Arapça’dan giren bu kelime, güler yüzle durumu idare etmek anlamına geliyormuş. Yanlış anlaşılmasın; bu öyle kalpten gelen, samimi bir tebessüm değil, daha çok korunmak için kullanılan bir maske gibi düşünün. Yani, bazen kendimizi korumak için müdârâ ediyoruz.
Aslında bu kelimeyi daha önce duymamış olsak da hayatın içinde sıkça başvurduğumuz bir yöntem. Bazen kötünün şerrinden korunmak için, savunmasızca karşısına dikilmek yerine, mecburen gülümseyerek ondan kaçınabiliyoruz. Bu da bir nevi savaşmadan, politik bir şekilde hayatta kalma sanatı. Pasif direniş gibi... Bazen de iki yüzlü insanlar çıkarlarına ulaşmak için bunu bir araç olarak bize karşı kullanabiliyor.
Böyle düşündüğümüzde, bize her gülümseyene şüpheyle bakabilir, içtenliğini sorgulayabiliriz ama avanak gibi kanmaktansa, tetikte olmak her zaman daha iyidir.
Hayat bazen öyle bir hâle gelir ki, sanki görünmez bir güç bizimle oyun oynuyor ya da alay ediyormuş gibi hissederiz. Örneğin, “Asla yapmam!” dediğiniz şeyin hemen başınıza gelmesi gibi... Mesela, bir yere gitmemek için ne zaman “Çocuk hasta.” desem çocuğumun........
© Korkusuz
visit website