menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Çağlayan-Saraçhane: İktidarın yargı sopasına karşı muhalefetin yumruğu

12 0
24.03.2025

Ekrem İmamoğlu’na yönelik yargı süreci, sadece hukuki bir mesele olarak okunduğunda eksik kalır; süreç çok katmanlı bir iktidar mühendisliği ve siyasal iletişim operasyonu aynı zamanda...

Bu süreçte asıl mesele, bir ismin yargılanmasından çok, kimin meşru siyasal aktör olduğuna, kimin halkı yönetebileceğine dair iktidar tekelinin yeniden tesis edilmesi diyebiliriz.

En başta; Erdoğan’ın Kürtlerle yürüttüğü barış süreci, bir siyasal açılım olarak değil, iktidarın meşrulaştırıldığı bir stratejik manevra olarak okunuyor.

Burada “barış” iktidarın anlatısıyla çerçevelendiği sürece makbul.

Ancak aynı politik duyarlılıkla hareket eden bir muhalif figür olarak İmamoğlu, aynı dil ve bağlamla Kürtlerle bağ kurduğunda, bu ilişki “terörle iş birliği” olarak çerçevelenmeye başlıyor.

Yani iktidar, barışı yalnızca kendi otoritesine bağlı bir ayrıcalık olarak çerçeveliyor.

Bu çerçeve kırıldığında, devletin anlamı değil, iktidarın güvencesi zedelenmiş oluyor. Dolayısıyla İmamoğlu’nun Kürt meselesine dair her hamlesi, bu stratejiye göre “yetki gaspı” ve “meşru olmayan bir ilişki” olarak kodlanıyor.

Burada “tekil meşruiyet sendromu” diyebileceğimiz bir refleksi gösteriyor Erdoğan ve diyor ki: “Barışın da krizin de çözümün de sahibi benim; muhalefet ancak ben izin verirsem var olabilir.”

Erdoğan liderlik kayması korkusu yaşıyor.

Erdoğan’ın açısından İmamoğlu, yalnızca bir belediye başkanı değil; potansiyel bir “hegemonya kırıcı…”

Çünkü bir siyasal denge kurabiliyor İmamoğlu.

Bu nedenle yalnızca rakip değil, yeni bir iktidar tahayyülünün taşıyıcısı olarak okunuyor.

Erdoğan’ın korkutan İmamoğlu’nun birkaç meziyeti var:

Birincisi: Yerel seçim başarısı ile Erdoğan rejiminin hikayesini bozdu. Üstelik dört kez…

İkincisi: Kürt seçmen, merkez sağ ve seküler seçmen arasında “doğal bağ kurabilen” son zamanlardaki en etkili figürlerden biri oldu.

Ve üçüncüsü: Cumhuriyetçi refleksle demokratik açılım söylemini eşzamanlı yürütebilecek söylemsel esnekliğe sahip.

Diyarbakır’a kayyum atandıktan sonra 31 Ağustos 2019’da yaptığı ziyarette Selçuk Mızraklı, Ahmet Türk ve Kayapınar Belediye Başkanı Keziban Yılmaz’a, Atatürk posteri hediye etmişti.

O günden bugüne yaşananlar, Erdoğan merkezli siyasal sistem açısından bir “karizmatik rakip travması” yarattı.

Erdoğan’ın bu travmaya yanıtı ise küçümseme, suçlama, yalnızlaştırma, itibarsızlaştırma ve nihayetinde tutuklama oldu.

Erdoğan’ın İmamoğlu’nu yolsuzluk ve terörle ilişkilendirme çabası, kamuoyunu ikna etme amacından çok, üç temel hedefe yönelik:

Tabanın kolektif ahlaki huzurunu........

© Kısa Dalga