Tıknefes bir zamanın içinden
Cioran'ın, "Hayatın değil, olayların içinde yaşıyoruz" sözünü okuduğumdan beri içimde biri rakamlardan, mevsimlerden, diğeri içinden geçip gittiğim olaylardan oluşan iki farklı takvim belirdi.
İnsan belli bir yaştan sonra hayatı tarihlerle değil, olayların ruhunda bıraktığı izlerle yaşadığının ayrımına varıyor. Kişisel milatlar oluşuyor. Kendi iç dünyanın coğrafyası şekilleniyor. Bazı yamaçlarına uğramak istemezken, ruhun hafifleten kıyılarından kopmak istemiyorsun. Ne var ki bu kıyılar hayli az. Hele de bizim gibi, gündemi ağır olaylarla örülü bir ülkede iç takvime yazılan şeyler hep ağır oluyor.
Bu ağır olaylar kendi hayatımızın sınırlarını da belirliyor. Gündem denen şey, bir yerden sonra kişisel hayatın ritmine karışıyor. Kendi küçük hayatında ne yaşadığından bağımsız olarak içine bir sıkışmış olma hali peydah oluyor. Dağınık çekmecelere dönüyor dünyan. Kabul edilmesi, sindirilmesi, hazmetmesi çok zor olaylar birbiri ardına içine tıkışıyor. İşte böyle bir Kasım sabahında içindeki sıkışıklığın aslında seninle hiç alakası olmadığını fark ediyorsun. Merhaba farkındalık, hoşça kal kendini kandırmalar, görüşürüz umutlu olma hali.
Zamanla bu iç sıkışması bireysel bir duygu olmaktan çıkıp zamanın ruhu haline geliyor. Sokakta yürüyen herkeste, markette kuyrukta bekleyen........





















Toi Staff
Gideon Levy
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein