10 Kasım’da insanları saygı duruşuna zorlamak
Her yıl olduğu gibi bu yıl da 10 Kasım günü Atatürk’ün ölüm saati olan 09.05’te, tüm yerleşim bölgelerinde çalan siren sesleriyle, insanların o anda nerede olurlarsa olsunlar; caddede, trafikte, arabada, meydanda, ofiste, hastanede, alış verişte, bahçede, atölyede, üretim hattında, akla gelebilecek her yerde, iki dakika boyunca ayağa kalkıp kıpırdamadan saygı duruşuna geçtikleri “anma ritüeli” tüm ülke sathında gerçekleştirildi.
Ardından, yine her yıl olduğu gibi, ülkenin farklı yerlerinden vatandaşların tavır ve davranışlarının, saygı duruşu anının “mehabet ve kutsiyetine uymadığına” dair yaşanan olaylara ait haberler, video görüntüleri, yorumlar, eleştiriler ve ithamlar sosyal medyanın gündeminde yer tutmaya başladı. “Falan yerde filan kişi saygı duruşuna rağmen durmadı ve yürümeye devam etti,” “filan kişi kasten şöyle bir tavır sergiledi,” “falancılar saygı duruşu anında umursamaz ve küstahça davranışlarla provokasyonda bulundu” yönünde tepkiler, resmi mercilere yönelik ihbar ve ve şikayetler… Olay anında saygı duruşuna katılmayanlara yönelik küfür ve hakaretler, darp ve şiddet uygulamaları, toplu saldırı ve linç girişimleri…Bazı kişiler hakkında bu gerekçelerle soruşturma başlatıldığı ve gözaltına alındıklarına dair, sosyal medyanın odağına yerleşen haber ve görüntüler…
2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun 10 Kasım’ı “Atatürk’ü Anma Günü” olarak tanımlar; ancak insanların belirli bir biçimde davranması gerektiğine dair emredici ve bağlayıcı bir hüküm içermez.
10 Kasım’da, ülkenin her yanında resmi erkân ve devlet görevlileri, rutin programları gereği anma etkinlikleri gerçekleştiriyor ve saygı gösterisinde bulunuyorlar. Halk, Atatürk anıtının bulunduğu tören alanlarında bu programlara kendi istek ve arzusuyla katılıyor. Her gün ziyarete açık olan Anıtkabir, özellikle 10 Kasım’da kat be kat fazla ziyaretçi akınına uğruyor. Televizyonlarda ve sosyal medyada sürekli günün anlam ve önemini ortaya koyan programlar ve söyleşiler gerçekleştiriliyor. Yani, vatandaşların Atatürk’ü anmalarına imkân sağlayacak pek çok araç ve fırsat var.
Vatandaşlar açısından “saygı duruşunda bulunmayı” hukuken zorunlu kılan açık bir kanun, yönetmelik veya pozitif norm bulunmamakla birlikte; her yıl standart hale gelen uygulamanın pratik etkisi, fiilî bir zorunluluk doğuruyor. Bunda, “saygı duruşuna katılmamanın” 5816 sayılı “Atatürk’ü Koruma Kanunu” kapsamında suç teşkil edeceğine dair halkta oluşan yanlış algılama ve kanaatlerin de önemli payı var. Bu bağlamda, ritüele katılmayan kişiler, Atatürk’e saygısızlık etmiş, kurucu ideolojiye sadakat göstermemiş, ülkenin değerlerine bağlı olmayan ya da muhalif bir siyasi tavır içinde olan kimseler olarak damgalanıyorlar. Hatta “hain,” “şerefsiz,”“Yunan artığı,” “bu ülkede yaşamaya hakkı olmayan ve derhal defolup gitmesi gereken” kişiler olarak ağır ithamlarla yaftalanıyor ve hedef haline getiriliyorlar.
10 Kasım’da ülke çapında çalan siren sesiyle başlatılan ve kişilerin herhangi bir şekilde katılmaktan imtina edemeyecekleri “kitlesel saygı duruşu seremonisi; mevcut uygulama biçimiyle ve doğurduğu sonuçlarla 87 milyon insanın ülkenin kurucusunun düşünce ve ideallerine sadakatinin test edildiği “toplumsal ve siyasal bir uyum ve kontrol mekanizmasına” dönüşmüş bulunuyor.
Kurucu liderlerin belli vesilelerle, özellikle ölüm yıldönümlerinde........





















Toi Staff
Gideon Levy
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein