menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Korkular değişirken…

21 17
20.12.2025

İlk kez neden ve niçin korktu insan bunu hiç bilemeyeceğiz. İnsanlığın antropolojisi korkunun duvar resimleriyle doludur. O resimlerin de dili çözülememiştir tam. Şimdilerde hangi korkuların hangileriyle yer değiştirdiğini görmek ise hayli çarpıcıdır. Mesela türkülere ve pop müziğe bakmak yeterlidir. Korku yüksek bir katmandır psikolojide. Psikolojinin yerini güncel kaygının ve tüketim arzusunun alması günlük hayatın dokusuyla yakından ilgili olmalı. Türkü yakılmadığına göre eskisi gibi o korkuların yok olup gittiği söylenebilir mi? ‘Mevlam ayrılık vermesin gökte uçan kuşa Leylam’ diye ünlemişti bir zamanlar sazıyla bir halk ozanı. Yetmedi, ayrılık, ölüm ve yokluk yanyana anılmıştı nice zaman. Hayat mı yaratıyordu bu korkuları yoksa insan mı ona yatkındı tam cevap veremeyiz. Korku bazen gereklidir topraktaki enerji misali. Ağaçlar güz yapraklarını sert rüzgar sayesinde döküp kışa yalınayak çıkmak hünerine kavuşur. İnsanın içi yıkıldığı yerden ayağa kalkar. Kimi kişiye ayrılık şifa getirir. Sanata, yüksek düşünceye kaynaklık eder ölüm. Yokluk bir büyük eğitmen olur. Vittorini, Fil’de çok çarpıcı şekilde anlatır bunu. Ölüm, ayrılık ve yokluk gibi büyük korkuların sınırında çarenin saatini kurar insan. O sebepten olacak en büyük muamma hala ölümdür. Fanilik mayası hiç bozulmamış bir varlık hali olarak içten içe devam eder ölümle.

Korkular, ölüme yaklaştıkça, ölüm, havadaki zar gibi görünmezlik kazanıp doğal bir akışa kavuştukça ilkellikten çıkar. Zeynep Sayın’ın ‘Ölüm Terbiyesi’ bu yönden de değerlidir. Ölüm çaresizliğin ötesinde yüce bilgiye dönüşür. Günümüzün insan ve toplum ilişkileri ölümü bir esas değil yanılsama görmekten yana. Ölüm daha fazla var her yerde fakat esas değil. Felsefi ya da metafizik bir mesele olmaktan çıkarılıp sayısal algının merkezine yerleştirilmiş........

© Karar