Günlüğümdeki Destanlar Ülkesi Kırgızistan
Tarih, 2017 Mayıs. Türkiye Diyanet Vakfı adına Uluslararası İmam Hatip Liselerine mülakatla öğrenci seçme seyahatlerimize TDV Eğitim Kültür Müdürü Veysi Kaya ile birlikte devam ediyoruz
Azerbaycan ve Kazakistan’dan sonra şimdi Kırgızistan yolundayız. Kazakistan Almatı’dan kiraladığımız bir taksi ile Kırgızistan Bişkek’e doğru yola çıkıyoruz. Biz şoförle birlikte üç kişiyiz diye düşünürken şoförümüz hanımıyla birlikte gelmiş, dört olduk. Onu da gezdirmek istiyormuş. Çok da hoşumuza gitmedi ama itiraz da etmedik. Taksi diyoruz ama Kazakistan’da damgalı, farklı boyalı ve plakalı taksiler yok. Şahsi araçlar taksi gibi hizmet veriyor. Şoförümüzün acelesi yokmuş, hoş bizim de acelemiz olmayınca 180 kilometrelik yolu iki buçuk saatte almışız. Atalarımızın at koşturduğu sonra da atların yönünü Anadolu’ya çevirdiği bâkir tabiatı, Tengri (Tanrı) Dağlarını seyrederek ve fotoğraflar çekerek yolu tamamladık. Bizim karayollarında her 10 kilometrede bir kalan mesafeler tabelalarla belirtilir. Buralarda bu uygulamayı/tabelaları göremeyince eksikliğini hissettik. Yolculuk esnasında hayretimize giden başka bir durum da zengin topraklara rağmen tarım yapılan alanların çok az olmasıydı. Topraklar verimsiz olamaz çünkü tarım yapılan yerler çok verimli gözüküyor. Bu da hayvancılığın daha alışılmış ve sevilmiş olmasından kaynaklanıyor olabilir.
Tengri Dağları’nın müsaade ettiği bir boğazdan Bişkek’e giriş yapıyoruz. Yağmur, fırtına, tufan ve boranla geldik Kırgızistan’a. Avusturya’dan Almanya’ya trenle geçiş yaptığımızda imrenmiştim kontrolsüz bir ülkeden başka bir ülkeye geçtiğimize. Benzer bir durumu burada da yaşadık, çok rahat bir geçiş yaptık. Ne var ki bizi alacak araç çok geç gelince açık alanda perişan olduk. Zaruri ihtiyaçlarımız ve hava şartları sabrımızı epey zorladı.
Tarih boyunca İpek Yolu’nun önemli geçiş noktalarından biri olmuş ve kültürel çeşitliliği bu ticaret yolları sayesinde gelişmiş Kırgızistan’da Türkiye’deki gibi tarihi ören yerlerine pek rastlamıyoruz. Kadim bir ülke olmasına rağmen tarihi yapıların az olmasının sebebi genelde göçebe bir hayat yaşanmasından olsa gerek.
Orta Asya’da Kazakistan, Çin, Tacikistan ve Özbekistan ile sınırı olan Kırgızistan hakkında mihmandarımızdan aldığım bilgilerden özet olarak bahsedeyim. Öncelikle nüfus bakımından küçük bir ülke. Bizim bir şehrimiz kadar. Yedi vilayeti var, en büyük ve başşehir olan Bişkek’in nüfusu 2025 itibariyle bir milyon iki yüz bin civarında. Dini hayata bir müdahale yok, özgür bir ülke yani. Devlet başkanı Almazbek Atambayev[1] dindar bir insanmış. Hac ve umre de yapmış. Bizim geleneksel ifadeyle ‘hacı’ymış. Kazakistan kadar maddi refah seviyesi yüksek olmasa da yine de geçim şartları iyi. Daha çok hayvancılık ve ticaretle meşguller. Asgari ücret iki yüz dolar civarı. Kırgızistan, Türk dünyasının ünlü yazarı, Kırgız edebiyatının çınarı Cengiz Aytmatov’un[2] ülkesi. Ahmet Yesevi kadar olmasa da tanınan ve sevilen bir yazar. Zor zamanlarda satır aralarına hakikatleri saklayarak değerlerin unutulmamasına katkı sağlamış. Karahanlı ve Gazneli Devleti’nin[3] hüküm sürdüğü, medeniyetin tohumlarının serpildiği kadim bir coğrafyadır; her dağında bir destan, her taşında bir zamanın yankısı vardır. Bu topraklar, yalnızca bozkırların değil, aklın ve hikmetin de beşiğidir; İmam Serahsî’nin[4] derin fıkıh anlayışıyla, Bîrûnî’nin[5] göklere uzanan ilmiyle yoğrulmuş bir ilim otağıdır. Nüfusun, x Kırgız, Özbek ve %3,8’i Ruslardan oluşuyor. Kırgızların tamamı sünni Müslümandır.
Bişkek’te dikkatimizi, bale ve tiyatro salonlarının çokluğu çekti. Tahminimiz odur ki bu, Ruslar’dan kalma bir dini boşluğu doldurma çabasının neticesidir.
Bişkek’i gezerken mihmandar kardeşimizin bizi derinden etkileyen ve çok üzen bir değerlendirmesi oldu. İbret olması ve tarihe not düşülmesi açısından yazıyorum: “Eskiden burada Ruslar vardı ama din-iman yoktu.........© İnsaniyet
