menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hayrettin Karaman Üzerine M. İhsan Karaman ile… “Babam, çalışma hayatı ile aile hayatı arasındaki dengeyi kurardı.”

17 0
23.08.2025

Muhterem Hayrettin Karaman Hocamız, ilim ve ilahiyat camiasında önemli bir şahsiyet.

Kendisinin yetiştirdiği talebeler ve hocalar vesilesiyle de şu sıfatı en fazla hak edenlerden biri: Hocaların hocası…

İmam hatip, Yüksek İslam Enstitü neslinin öncülerinden.

Yazıları, kitapları, sohbet ve konferanslarıyla aktif bir insan.

Kurulmasına vesile olduğu okul, dernek, vakıf ve yayınevleriyle ufuk çizen bir kişilik.

Meseleleri; klasik ve geleneksel bir bakışın ötesinde, birikimi reddetmeden yeni anlayışlarla, tecdid ruhuyla yorumlayan bir münevver.

Dünyevî makam ve mevkilere iltifat etmeyen, bu anlamdaki teklifleri reddeden, ilim rütbesini tüm makamların üstünde gören, hesabi değil hasbî bir âlim.

Fikirleri, fetvaları ve yaptıkları ile bazı çevrelerin eleştirilerini üzerine çekse de suçlamadan, ötekileştirmeden çalışmalarını sürdüren bir eylem adamı.

İlk zamanlarda milliyetçi denebilecek bir çizgide başladığı siyasi düşüncelerini millet ve ümmet ekseninde İslamcılık çizgisinde sürdüren, ama partizanca bir yaklaşıma girmeyen bir fikir adamı.

Hocamızın değerli mahdumu, akademisyen, hoca, aktivist Prof. Dr. M. İhsan Karaman ile muhterem pederini konuştuk…

Tıbbiyelisiniz. Ama muhterem Hocamız, dünya çapında bir âlim. Sizin ilahiyatçı olmanızı istemedi mi? Yoksa serbest mi bıraktı? Diğer kardeşleriniz için hocamızın bir arzusu olmuş muydu? Bunun çatışması yaşandı mı hocam?

Ortaöğretimde İmam hatip mezunu olma şartı dışında, babam çocuklarının meslek seçimine müdahale etmemiştir. İlahiyatçı olmamız yönünde bir telkinde bulunmamıştır. Ancak, hangi meslekte olursak olalım, o mesleğin hocası, eğiticisi, akademisyeni olmamızı öğütlemiştir. Çok şükür, bugün iki oğlu, bir damadı, üç torunu ve başka yakın akrabaları değişik mesleklerde akademisyendir, hocadır. İşte bu çetin yolda yürümemiz, azmetmemiz ve başarmamız, babamın etkisi, örnekliği ve duası iledir kanaatindeyim. Benim mesleğime gelince; doktorluk, aslında babamın da küçükken istediği meslek imiş. Ama benim tıp fakültesini üniversite sınavında ilk tercih olarak yazmam, bir imam hatip mezunu olarak, o dönemde en yüksek puana sahip fakülteyi kazanabilme, hakkıyla ve başarıyla bitirip ideal bir hekim olma, bu meslekte başarıyla ideallerimi temsil etme ve bu yolla insanlara hizmet etme gayelerinin saikiyledir.

Sizinle devam edelim isterseniz. Hocamıza geçmeden önce sizi tanıyabilir miyiz? İmam hatipli, tıp hekimi profesör, İngilizce ve Arapça bilen, bazı STK’lar üzerinden insanların yardımına koşan bir bilim insanı. Sizi biraz daha yakından tanıyabilir miyiz hocam?

1962 yılında İstanbul’da doğdum. 1980’de Kadıköy İmam Hatip Lisesinden birincilikle, 1986’da İstanbul Tıp Fakültesi’nden ikincilikle mezun oldum. İstanbul Tıp Fakültesi Üroloji Kliniği’nde ihtisas eğitimini tamamlayarak 1991 yılında üroloji uzmanı; 1996 yılında doçent, 2008’de ise üroloji profesörü ünvanını aldım.

Otuz üç yıl kadar değişik tıp fakülteleri veya eğitim araştırma hastanelerinde görev yaptım. 2014-2018 yılları arasında İstanbul Medeniyet Üniversitesi Rektörlüğü görevini yürüttüm ve 2019’da devlet hizmetinden emekliye ayrılarak özel bir hastanede ürolog olarak çalışmaya başladım. Bu arada “çocuk ürolojisi” alanında yan dal uzmanı ve “Tıp Tarihi ve Etik” alanında bilim doktoru ünvanı aldım. Yazarı veya editörü olduğum sekiz adet kitap ve onlarca kitap bölümü yanında, yüzlerce akademik makalem ve tebliğim var.
Bu gibi mesleki faaliyetlerim yanında, küresel bir sosyal sorumluluk projesi olarak, “Yeryüzü Doktorları Türkiye” adlı uluslararası bir tıbbi ve insani yardım teşkilatının kurucularından olup 10 yıl süreyle genel başkanlığını yürüttüm. Bu çerçevede gerek insani yardım gerekse tıbbi görev ekibi gönüllüsü olarak onlarca ülkede hizmet verdim. Mayıs 2011’de İstanbul’da yapılan BM 4. En Az Gelişmiş Ülkeler Konferansı Sivil Toplum Forumunun Koordinatörlüğünü yürüttüm. Türkiye Yeşilay Cemiyeti, Uluslararası Yeşilay Federasyonu ve Dünya İslami Tıp Birlikleri Federasyonu’nun (FIMA) Genel Başkanlığını yaptım.
Hâlen, Medistate Kavacık Hastanesi Üroloji Kliniği Direktörü ve İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi olarak çalışıyorum. 40 yıllık evli ve iki erkek evlat babasıyım.

Gönüllülük ve insani yardım aktivitelerim hakkında daha detaylı bilgi aşağıdaki söyleşiden edinilebilir:
https://www.youtube.com/watch?v=s5957tK12NA

Sizlere bereketli ve hayırlı çalışmalar diliyor ve Hocamıza geçiyoruz. Çoğu kimsenin uzaktan sevdiği, hayatı boyunca göremediği Hayrettin Karaman Hocamızın oğlusunuz. Doğduğunuz andan itibaren onunla birliktesiniz Ne gibi zorluklar, avantajlar, kolaylık yaşadınız? Önce çocukluktan başlayabiliriz…

İlk nefesinizi aldığınız, ilk kelimenizi dillendirdiğiniz ya da hafızanızda yer eden ilk sahneleri yaşadığınız evin, bir İslam âliminin yuvası olması başlı başına bir ilahi lütuf. İslam’ın yaşandığı, Allah kelamının her daim dile geldiği, mütevazı sınırlar içinde de olsa en az bir odası kitaplarla dolu olan; hayatın görünen yüzünde maddi sıkıntıların yaşandığı dönemlerde bile mayası sevgiyle, muhabbetle yoğrulmuş bir aile ocağı. Buna ne kadar şükretsek az.
Tabii ki altmışlı yetmişli yılların Türkiye’sinde, tek bir memur maaşının geçindirdiği bir evde sıkıntılar olacaktı, oldu da… Ama biz bunu değil de o sırada yaşanan güzellikleri görür ve hissedersek hayatımız daha bir mutlulukla dolar. İşte babamın reisi olduğu evde biz böyle yaşadık çocukluk yıllarımızı.
Öte yandan, ismi anıldığında hemen herkeste bir hürmet, emniyet, muhabbet ve ferahlık uyandıran; çevresinde oluşturduğu güven ve itibarın en önemli sermayesi olduğu bir babanın evladı olarak ciddi bir sorumluluk da taşıyorsunuz. Ona layık olmak, o isme gölge ve leke düşürmemek ta çocukluğunuzdan itibaren bilinçaltı ve bilinç üstünüzde yer eden önemli bir mesuliyet duygusu. Bunu başarmaya çalıştık hep.
Avantaj denilince, özellikle imam hatip tahsilinde onun soyadını taşımakla bütün kapıların açılacağı, pozitif ayrımcılık statüsü kazanacağınız zannedilir. Allah şahittir, hiç de böyle olmamıştır. Bütün kazanımlar (olması gerektiği gibi) kendi gayretimiz ve inisiyatifimizle gerçekleşmiştir. Ama, zaten bu başarı ve kazanımların temelinde (yine olması gerektiği gibi) ebeveynimizin bize aşıladığı değerlerin, bizi teşvik ettiği hedefin, bize öğrettiği yaradılış gayemizin rolü inkâr edilebilir mi? Allah onlardan razı olsun.
Bu arada ilginç bir anekdot: 7 yıllık imam hatip tahsilim boyunca, okuldaki veli toplantılarına tek bir kez bile babamın geldiğini hatırlamam. Belki de onun gölgesi, okulda bize uygulanan muameleyi etkilemesin diyedir bu!

Kolaylık deyince de aklıma ilk gelen şu oluyor: Milyonlarca insan, fıkhi bir meselesi olduğunda içine sinecek, yüzde yüz güvenilecek bir cevabı/fetvayı almak için ne zahmetler çekerken, biz bir dakika içinde canlı canlı ulaştık fetvanın kaynağına. Yanındayken de şimdilerde telefonun ucundayken de… Bu da başka bir nimet tabii J…

Büyüyüp delikanlı oldunuz ama Hocamızın gölgesinde bir hayat devam ediyor. Her ne kadar müstakil bir şahsiyet olarak kendinize özgü pek çok başarılar yakalasanız da böyle. Büyüyünce nasıl devam etti Hayrettin Hocanın oğlu olarak hayatınızı........

© İnsaniyet