Şükûfe Nihal beni dinlemedi
Halide Edip ve Şükûfe Nihal kardeş gibiydiler. Tek fark şu olsa gerek; Halide şarkı, türkü severdi Nihal, Şükûfe ise şiir. Halide hiç şiir yazmadı. Ya da yazdıysa da bana göstermedi. O zaman makbul olan şiirdi ve Şükûfe yazdıklarını bana okuturdu. Ben de sırf, onun “bir tek sen beni anlıyorsun” demesinden mutlu olurdum. Kolay mı? Biri sana diyor ki, seni anladım… Tanışmamız da şöyle oldu: Saati bozulmuştu, her şeye ve her yere geç kalıyordu. Saatçi olmama rağmen ben de her şeye geç kalmış biriydim ve bu yüzden onu iyi anlıyordum. Geç kalmak kötü bir şeydir. Bunu çok düşündüm, ben niye geç kalıyorum; sonra buldum, bunun altında yatan temel neden varmak istememektir. Gitmek istemediğimiz yere, kişiye, geç kalırız… Bu zamanla hayatımı olumsuz yönde etkiledi; baktım saatleri tamir ederken bile dikkatim dağılıyor ve saati bozulan kişi, birkaç gün sonra bana yapamadın diye fırça atıyor… Bu hal beni depresyona soktu; elim titredi… Kitap okurken de böyle oldu, bir kitap okumaya başladım ama kitabı da yazarı da sevmedim, anladım, okumak istemiyorum ve bana bu ağır geldi. Kaygılarım arttı. İlgilerim azaldı, hatta ilgilerim ağzına gem vurulan ata döndü; evet dizginler benim elimdeydi ama keyfim kaçtı. Bunu anlayacak kimse yoktu, bir gün Mazhar Osman’a sordum, dedim, geç kalıyorum… Dedi, ben hep geç kalırım… Güldü, sonra tahta kürsüyü altına çekti, neden geç kaldığını anlattı… Meğer ki ilgi çekmek için geç kalıyormuş, böylece, herkes onu bekliyor, ilgiler onda toplanıyormuş ve bekleyen kimseler hep onu düşünüyormuş… Okumuş adamların hali başka… Oysa titiz adamım ben, oysa geç kalmak bana yakışmaz…
İşte burada Şükûfe’yle birleştik, o da hep geç kalıyordu ve bu yüzden titizliği hastalığa dönüşmüştü ve dahası, en küçük bir ayrıntıyı bile günlerce düşünmek zorunda kalıyordu. Saatini tamir ettim, bana bir şiir hediye etti, bende şiiri çerçeveleyip duvara astım: Şimdi ne akşam var, ne ses ne dere/ Yolumuz ayrıldı başka ellere/Benzetti bizi bir kırık mermere/ Ruha zehir gibi damlayan o su…
Bundan sonra yazdığı her şiir bana getirdi. Tuhaftır onun şiir okuru, benim dışımda azdı ama onun şiirlerini okuyan kimseler, özellikle şairler hemen âşık olurdu. Kimi parasına, kimi yakışıklılığına kimi de edebiyatına güvenen şairler Şükûfe’ye âşık olurdu ve bu aşkta dikişi tutturamayınca bu sefer hayran olurlardı. Faruk Nafiz........
© İlke TV
