Sağlık Mesleği Mensuplarının Sahtecilik Suçlarından Sorumluluğu
Resmi ve özel belgede sahtecilik suçları; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 204 ila 210. maddelerinde tanımlanmış olup, 204 ila 206. maddelerde resmi belgelere dair hükümler, 206 ve 207. maddelerde özel belgelere dair hükümler ve 210. maddede de resmi belge hükmünde belgelere dair hükümler düzenlenmiştir.
Bu yazımızın konusunu, sağlık mesleği mensuplarının sahte düzenledikleri belgeler nedeniyle cezai sorumluluklarının hangi ceza hukuku normu çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği oluşturmaktadır. Bu çerçevede çalışmamızda esas olarak TCK m.210/2 incelenecek, yeri geldikçe de TCK m.204/2’den farkına değinilecek, tartışmalı noktalardan sapmamak adına sahtecilik suçlarının genelinde var olması gereken unsurların -örneğin iğfal kabiliyetinin- tek tek üzerinde durulmayacaktır.
I. Failin Sıfatı ile Düzenlediği Sahte Belgenin Niteliği
Belgede sahtecilik suçları genel olarak incelendiğinde; bir kısım suçların herkesçe, bir kısmının ise yalnızca belirli sıfatı haiz kişilerce işlenebileceği, fail olabilmek için belirli bir sıfatın mevcudiyetinin gerektiği hallerde özgü suçun gündeme geldiği, bunun en tipik örneğinin de failin kamu görevlisi olup görevi gereği düzenleyebileceği belgeyi sahte olarak düzenlemesi halinde ortaya çıktığı, yine TCK m.210/2 bakımından failin sağlık mesleği mensubu olması gerektiği gözetildiğinde, bu suçun da özgü suç şeklinde düzenlendiği ifade edilmelidir.
Kanunda “tabip” olarak ifade edilen hekimler için bir değerlendirme yapıldığında; devlet hastanesinde çalışanlar ile özel hastanelerde çalışan doktorların cezai sorumluluğu arasında bir fark olup olmayacağı, devlet hastanesinde mesleki faaliyetini icra edenlerin kamu görevlisi sıfatını haiz olduklarından cezai sorumluluklarının TCK m.210/2’den ayrılıp ayrılmayacağının incelenmesi gerekmektedir.
TCK m.210/2’nin 1. cümlesine göre; “Gerçeğe aykırı belge düzenleyen tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire veya diğer sağlık mesleği mensubu, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”.
Görüleceği üzere ilgili düzenlemede, diğer sağlık mesleği mensubu[1] ifadesine yer verilerek maddede örnekseme yöntemiyle çeşitli meslekler sayılmış, ilgili sıfatlar sayılırken ayrıca kamu görevlisi olup olmadıklarından bahsedilmemiştir.
Failin kamu görevlisi olup olmaması gerektiği konusunda; TCK m.2 gereğince “kanunilik” ilkesinin katı bir şekilde uygulandığı Ceza Hukukunda, ilgili düzenlemenin lafzının da dikkate alınması gerektiği açık olup, madde metninde tabiplerin bu hükümden sorumlu olmaları için kamu görevlisi “olmamaları” gerektiğinin belirtilmediği, yine resmi belgede sahteciliğin düzenlendiği TCK m.204/2’de de tabiplere yönelik özel bir ibareye yer verilmediği, bu durumda tabipler bakımından TCK m.210/2’nin özel norm olarak kabul edilmesi gerektiği, TCK m.210/2’de yer alan düzenlemenin kamu hastanesinde çalışsın ya da çalışmasın tüm tabiplerin işlediği sahtecilik suçları bakımından tipikliği karşıladığı sonucuna ulaşılmalıdır[2].
Bunun aksine doktrinde ve uygulamada; failin TCK m.210/2’den sorumlu olabilmesi için kamu görevlisi olmayan bir sağlık mesleği personelinin olması gerektiği kabul edilmiştir[3]. Bu kabule göre kamu görevlisi olarak görev yapan sağlık mesleği personelinin görevi nedeniyle düzenlemeye yetkili olduğu belgeyi sahte düzenlediği hallerde, TCK m.210/2 hükmü değil, resmi belgede sahtecilik suçunu düzenleyen TCK m.204/2 hükmü uygulanacak ve ceza sorumluluğu bu hüküm üzerinden tayin edilecektir.
Yargıtay’ın da verdiği kararlarda; kamu hastanelerinde çalışan doktorların düzenledikleri sahte raporlar bakımından TCK m.210/2’nin değil, m.204/2’nin uygulanması gerektiğini kabul ettiği, TCK m.210/2 kapsamında değerlendirilen dosyaların da bozulmasına hükmettiği görülmektedir.
Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 29.04.2024 tarihli, 2021/11570 E. ve 2024/5704 K. sayılı kararına göre; “Suç tarihinde … Devlet Hastanesinde Psikiyatri Uzmanı olarak sanığın, … gerçeğe aykırı 24.07.2012 tarihli ve … sayılı rapor düzenlediği, … sanığın bahse konu eyleminin, görevin kamu düzenine ilişkin olduğu da gözetilerek 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 204’ncü maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin deliller değerlendirme görevinin üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilip görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla beraat hükmü kurulması, hukuka aykırı bulunmuştur”.
Yargıtay’ın bu konudaki kararları yerleşik hale gelmekle beraber, TCK m.210/2 kapsamında yer verdiğimiz bu tartışma konusunun, ilgili hükmün kanunlaşmadan önceki görüşmelerinden bu tarafa devam ettiğini belirtmek gerekir. Kanun görüşmeleri sırasında Sabahattin Eczaoğlu failin kamu görevlisi olup olmaması gerektiğine dair şu açıklamalara yer vermiştir; “Sayın Başkanım, sayın Bakanım; maddenin ikinci fıkrasındaki düzenlemede, sağlık görevlileri sayılmakla birlikte, bu sağlık görevlilerinin serbest meslek mensubu veya kamu görevlisi olmaları ayırımının yapılmadığını görmekteyiz. Bunun uygulamada sıkıntılara yol açacağı söylenebilir. Yani uygulamacılar; bunu, kamu görevlisi veya özel mensup ayırımı yapmadan bütün doktorlara veya sağlık görevlilerine uygulayabilir.”[4]
Buna karşılık; gerek TCK m.210’un başlığının “Resmi belge hükmünde belgeler” olması, gerek düzenlendiği yer ve gerekse madde içerisinde resmi belgede sahtecilik suçlarına atıfta bulunulması nedenlerine dayanılarak, ilgili düzenlemenin konusunun özel belge olduğu, bu belgenin de ancak kamu görevlisi olmayan bir sağlık mensubu tarafından düzenlenebileceği ifade edilmektedir[5]. Bu görüşe ise; hem “kanunilik” prensibi çerçevesinde hükmün yorumlanması gerektiğinden, hem TCK m.210/2’nin metninden suçun konusunun özel mi yoksa resmi belge mi olması gerektiği anlaşılamadığından ve hem de başlığın bağlayıcı niteliği olmaması nedeniyle katılmak mümkün gözükmemektedir. Gerçekten de TCK m.210/2’de gerçeğe aykırı belgeden bahsedilmiş, fakat özel veya resmi belge ayırımı yapılmamıştır[6]. Dolayısıyla; TCK m.210/2’nin özgü suç olduğunun kabulü gerekmekle birlikte, failin -kamu hastanesinde çalışsın veya çalışmasın- sağlık mesleği mensubu olmasının yeterli ve gerekli olduğu, icra ettiği mesleğin gereği olarak düzenlemeye yetkili olunan bir belgenin bulunması gerektiği, bu belgenin niteliğinin özel veya resmi belge olmasının ise suçun tanımlanması bakımından bir fark oluşturmayacağı, madde metninde de bu şekilde bir ayırıma gidilmediği, TCK m.210/2’de........
© Hukuki Haber
