KOLPA YA DA ÇİFTE STANDART
“Gerçek suçlu günahı işleyen değil karanlığı getirendir.” Victor Hugo, Sefiller
Tarihsel dönemleri coğrafi keşiflere, bilimsel gelişmelere, aklın kullanımına göre birbirinden ayırmak mümkün olsa bile, herhangi bir coğrafyada belli bir an itibariyle işlenen ağır cürümlerin sayısı veya insanın insana zulmü bakımından bir karşılaştırma yapacak olsak herhalde elimizde kesintisiz ve birbirinden ayrılamaz yekpare bir tarih olurdu. İnsanlık tarihini savaşsız, zulümsüz, kavgasız ve sömürüsüz okumak neredeyse mümkün değildir. Bu anlamda günümüz geçmiş çağlardan daha masum yahut daha gaddar olamaz. Kendi çağımız için sadece geçmişteki insanlara göre daha talihsiz olduğumuz söylenebilir.
Bizler çok talihsiziz çünkü düne nazaran çok daha küçük bir dünyada yaşıyoruz. Teknolojik gelişmeler sayesinde dünyanın bir ucundaki zulme neredeyse hemen o anda şahit oluyoruz. Belki eski dönemlerdeki insanlar bu anlamda bizden daha talihliydiler; çünkü yakınlarında olmayan hiçbir zulme haberdar olmadıkları için tanıklık da etmemişlerdi. Günümüzün iletişim imkanları sayesinde eskisinden daha fazla günahkarız. Çünkü daha fazla günahtan haberdarız. Böyle bakıldığında zulme şahit olup hiçbir şey yapamamak zulmün kendisi kadar olmasa da çok büyük bir zulümdür.
İnsan ahlaki bir varlıktır. Her insan ahlaklı olmasa dahi insanlar, daima yargılar, değerlendirir, hükümde bulunur ve hatta onaylar veya reddeder. İnsanın insana karşı işlediği suçlar arttıkça buna şahit olan bizlerin omuzlarındaki ahlaki sorumluluğun yükü de artmakta. Çünkü şahit olduğumuz kötülüğe karşı olan tavrımız, yargımız, hükmümüz, itirazımız ölçüsünde ahlaki değerimizi muhafaza etmekte yahut yitirmekteyiz. Çok iyi biliyoruz ki harekete, yani eyleme geçmeyen hiçbir yargı esasında ahlaken değerli değildir. Dolayısıyla bugün hepimiz ekranlarda izlediğimiz olaylar karşısında yargıda bulunmak, hüküm vermek, isyan etmek, şikayet etmek zorunda kalırken aslında bu olayların gidişatına son vermek için harekete geçmek veya geçmemek konusunda da bir karar vermeye mecburuz. Sadece sosyal medya hesaplarımızdan birilerini lanetleyerek harekete geçmiş olmayacağımız aşikardır. Fakat harekete geçmek de çoğu zaman insanın konforunu tehdit edecek kadar ağır bedeller ödemeyi gerektirebilir. Dolayısıyla günümüz insanı kendi günlük yaşamını etkilemeyen doğrudan kendisine veya yakınlarına tehdit teşkil etmeyen pek çok mesele hakkında harekete geçip bedel ödeme riskinin tedirginliği ile seyirci kalıp ahlaki sorumluluk yükünün altında ezilmenin arasında tedirgin bir yaşam sürmeye mahkumdur.
ÖTEKİ
Anlamaya çalıştığımız husus başkalarının acılarına, uğradığı zulme dikkat kesilip bunu onaylamama ve yerine göre harekete geçme kabiliyetine sahip olan bir insanın bu empati duygusunu neden her zaman işletmediği veya işletemediğidir. Gerçekten de hiç ama hiç kimseyi umursamayan insan sayısı pek azdır. Sosyopat olarak adlandırılan kişiler haricinde insan en azından sevdiği ve yakınlık hissettiği kişilerin duyduğu acıyı önemser ve bunu dindirmesi gerektiğini düşünür. Özdeşlik kurduğumuz insanlar genellikle oluşturduğumuz kimlikle yakından ilgilidir. Kimlik, kendi varlığımızı başka varlıklara nispetle tarif etmek anlamına gelir. Eğer belli bir aileye mensup olmak yegâne kimliğiniz ise o ailenin mensubu dışındaki herkes ötekidir.
“Öteki”, insanın başlangıçtan bu yana gündeminden hiç düşmeyen kadim bir problemidir. İnsanın kendisinden “ben” diye bahsettiği anda ona eşlik eden bir “ötekisi” daima vardır. “Öteki”, “ben”in gölgesidir. “Ben” ve “öteki” kendini tanımlayabilmek ve kendi ayakları üzerinde durabilmek için birbirine ihtiyaç duyan siyam ikizleridir. “Öteki”, “ben” olmayandır. Bu anlamda “öteki”, “ben”in Camera Lucida’daki ters imajıdır. “Öteki”, ”ben” e hiç benzemediği için daima bir tehdittir. ”Öteki” yabancıdır, bilinemezdir, meçhuldur ve insan daima kendisine benzemeyenden, hakkında bir şey bilmediğinden korkar. Korkmuş insan belki de hayvanların en korkuncudur. Korkan insan korktuğu şeyi yok etmek ister ve bunun için de hırçınlaşıp saldırganlaşır. Dünya tarihi insanın “öteki”den korktuğu için ötekini yer yüzünden silme mücadelesinin kanlı tarihi olarak da okunabilir. Öteki”ni yok etmekle amaçlanan “ben”in daha konforlu, düzenli ve tanıdık bir hayat inşa etmesidir. Maalesef bu korku bazen bazı toplulukları öldürerek yok etmeye yol açar. İkinci Dünya Savaşındaki Almanların Yahudilere yaptıkları, Yugoslavyanın dağılmasından sonra Sırpların Boşnaklara yaptıkları ve bu yazı yazılırken dahi hala devam eden İsrail’in Filistinlilere yaptıkları işte hep “ben”in “öteki” karşısındaki bu korkusundan........
© Hukuki Haber
