Yavaş Yavaş Ölmemek İçin Eğitim Hakkında Birlikte Düşünmeliyiz
“Ülkemizde despotların pek sevdiği insanlar, birbirinden uzak, hatta kutuplaşmış, böylece birbiri hakkında öğrenmeye ve anlamaya uzak; en kötüsü kin, hırs ve nefret duyguları içinde kederli insanlardır.”
“Okullar kamusal niteliğini yitirdikçe, baskı ve tehditlerle eğitimin taban güçleri geri çekildikçe, eğitim iktidarın bir denetim ve disiplin alanı haline getiriliyor! Eğitim alanında siyasal iktidarın felsefesi ile kamusal, laik ve bilimsel eğitimi içeren ve yüzyılın geleneğini içinde taşıyan eğitim pratiğinin birbiri ile ciddi bir gerilim yaşadığı bir dönemin içindeyiz.”
Prof. Dr. Nejla Kurul ile eğitim üzerine düşündük ve konuştuk.
Hocam niye hep birlikte eğitim hakkında düşünelim?
Eğitim hakkında hep birlikte düşünelim, ancak “düşünce”ye çok daha derin ve geniş bir anlam vererek bunu yapalım. Düşünmeyi, onu tetikleyen karşılaşmaları dahil ederek yapabilme ile harmanlayalım. Çünkü eğitim ve sağlık en yaygın iki kamu hizmeti, yurttaşlar olarak yaşamımızın bir döneminde dersliklerde ve hastane koridorlarında yan yana gelebildiğimiz iki hizmet. Diğer bir deyişle eğitim ve sağlık, yurttaşlar arası karşılaşmaları sağlayan iki hizmet alanı. Aynı ülkede yaşayan insanlar eğitim üzerine düşündüklerinde, birlikte yaşayabilmek için hangi duygu ve düşüncelere sahip olabilecekleri hakkında düşünmek ve bu düşünceleri yaşama geçirmek isterler. Ülkemizde despotların pek sevdiği insanlar, birbirinden uzak, hatta kutuplaşmış, böylece birbiri hakkında öğrenmeye ve anlamaya uzak; en kötüsü kin, hırs ve nefret duyguları içinde kederli insanlardır. Öte yandan despotların sevmediği insanlar ise birbirine güvenen, umut ve öğrenme heyecanı içinde gülebilen, dans edebilen, bilim ve sanatın peşinde sevgi dolu insanlardır. Bizler, Pablo Neruda’nın muhteşem şiirindeki “yavaş yavaş ölen insanlar” olmak istemeyiz.
Pablo Neruda: Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile
girmeyenler,
Bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
görmek istemekten kaçınanlar.
Eğitim Çocukları ve Gençleri Güçlendiriyor mu? Eğitimde Güç İlişkileri Nasıl Seyrediyor?
Bizi yazmaya başlama gücü veren bu cümlelerden sonra eğitim ve öğrenme sürecinin en önemli işlevinin çocukların ve gençlerin gelişmelerine, güçlenmelerine ve özgürleşmelerine yardımcı olmak olduğunu ifade edelim. Çocuğu ve genci koruma adına ona bağırdığınızda, bedeninin gözlerinizin önünde ufalıp gittiğini göreceksiniz. Onu güçlendirdiğiniz mi hayır, utanç ve keder duygusu ile incitmiş olabilirsiniz tersine. Aynı iletiyi daha sakince dillendirdiğinizde ve onu tartışmaya kattığınızda onu güçlendirmiş olacaksınız. Gündelik yaşam içindeki davranışlarımızı güç ilişkileri içinden izlediğimizde, bizleri güçlendiren ve zayıflatan şeyleri çok daha kolay fark ederiz. Dikkatli etmemiz gereken şey başkalarını zayıflatmak pahasına kendimizi sürekli güçlendirmeye çalışmamaya dikkat etmektir. Otoriter kişiliklerin yapmaya çalıştığı şey tam da budur. Nitelikli öğretmenler, çocukları ve gençleri çeşitli düzenlemelerin tam ortasında güçlendirmeye çalışan öğretmenlerdir. Çocukların çok bilgili olması yetmez, bilginin eylemle harmanlanmış olması beklenir.
Toplumsal alanda bir şeylerin anlamı, o şeye egemen olan güçlerle anlaşılıyor. Ancak o gücün, üzerinde egemenliğini kurmaya çalıştığı şeylerin de bir gücü var. Bu nedenle şeyin kendisi de tarafsız değil ve o an için egemen olan güçle az ya da çok yakınlık içinde olabilir ya da kaçış çizgileri örerek güçten çok uzak da durabilir. Her güç, gerçekliğin bir miktarının ele geçirilmesi, tahakküm altına alınması ve kullanılmasıdır. Eğer bir şeyin hangi güç tarafından ele geçirildiğini, sarıldığını, kullanıldığını ya da hangi kuvvetin ifade edildiğini bilmiyorsak o şeyin anlamını hiçbir zaman bilemeyiz. Bu bağlamda eğitime güç ilişkileri zemininden yaklaşarak anlamaya çalışmak yararlı olacaktır.
Eğitim alanında, eğitimin bileşenlerinin çok da farkına varamadıkları öz güçleri dışında etkili olan en önemli örgütlü bürokratik-makinesel güç, hareketi başlatan ve tamamlatan güç siyasal iktidardır, devlettir. Ancak siyasal iktidarın eğitim alanında yapıp ettikleriyle ortaya çıkan sonuç hem öğrenciler hem de öğretmenler açısından vahimdir. Genel bir kanaate göre pek çok toplumsal alan gibi bir kamu hizmeti olan eğitim ciddi bir çöküşle karşı karşıyadır. Bu görüşü destekleyen çok sayıda kanıt bulunuyor. Bu problemi kısaca nasıl ifade edebiliriz? Bu cümleyi kurmanın bir genellemeye ulaşmaya çalışmanın güç olduğu da açık! Ancak bir eğitim problemi var ve bu problemi tanımlayarak yazımızı ilerletmeliyiz.
Eğitim bir kavram, kavramın içinde ondan etkilenen eğitimin bileşenleri var, bunları eğitimin güçleri olarak da görebiliriz: güç olarak öğrenciler, bir güç olarak öğretmenler, bir güç olarak veliler ve diğer kesimler. Eğitim kavramı, her bileşenin bakış açısından farklı bir anlam kazanıyor. Yine eğitim yoluyla çocukları ve gençleri etkilemek isteyen siyasal iktidar, ve irili ufalı iktidarlar siyasal partiler, tarikatlar, cemaatler ve diğer çeşitli toplumsal baskı grupları, kitle iletişim araçları ve diğer etkiler ve güç kaynakları var. Çocuklar ve gençler böyle çok yönlü, boyutlu karmaşık bir etki alanları, güçler ile karşı karşıyalar!
Sorunu ifade eden cümlelerimizi kurmayı deneyelim! Eğitimde, öğrenciler, öğretmenler, eğitim emekçileri canlı, özgür, sevinçli ve üretken bir eğitim yaşamı inşa edebilir, hareketi başlatan ve sonlandıran güç olabilirler, bu şenlikli okullarda, öğrenmenin ve yaşam deneylerinin heyecanını yaşayabilir ve yaşatabilirler. Ancak milyonlarca çocuk ve gencin büyük bir kısmı okullarda, bilimden, sanattan, özgürleştirici eğitim politikalarından ve sevgi üreten, kendilerini değerli gördükleri demokratik bir iklimden uzaklaştırılıyorlar. Eğitimin bileşenleri, Maarif Modeli gibi sahte özgürlük vaadi ve pratikleriyle özgürlüklerini kaybettikleri, ayrımlar, hiyerarşiler, eşitsizlikler üreten bir yolculuğa çıkarılıyorlar.
Okullar kamusal niteliğini yitirdikçe, baskı ve tehditlerle eğitimin taban güçleri geri çekildikçe, eğitim iktidarın bir denetim ve disiplin alanı haline getiriliyor! Milyonlarca çocuğun ve gencin okula geldiği, aynılaştırıcı bir eğitime tabi tutulduğu ve okul sonrası evine döndüğü, öldüren bir rutine, denetime, iktidar kodlarına tabi tutulduğu bir halden söz ediyoruz! Bu olguyu bir tür sivil ölüm olarak da niteleyebiliriz, canlının........
© HalkTV
