menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Suriye’de bayram coşkusuna tanık olmak

8 1
08.06.2025

Özgür-Der’in organize ettiği program çerçevesinde, bayramdan beş gün önce Yavuz Karaoğlu kardeşimle birlikte Diyarbakır’dan yola çıktık. Devrim öncesinde defalarca ziyaret ettiğimiz bu topraklara, devrimden sonra ikinci kez adım atıyorduk. Her seferinde farklı bir hissiyatla yoğrulsak da, İslam coğrafyasının herhangi bir beldesine yapılan her yolculuk; insanın kopmuş bir parçasına yeniden kavuşmasının verdiği heyecanı ve mutluluğu taşıyor. Aynı zamanda bu yolculuklar, kardeşliğin ve ümmet olmanın hakiki anlamını yeniden derinden idrak etme imkânı sunuyor.

Suriye, Gazze ve Afganistan gibi savaşın ve sabrın iç içe geçtiği coğrafyalarda, yürekleri imanla dolu insanlarla geçirdiğim her an, kendi iç dünyama tutulmuş bir aynaya dönüştü. Bu topraklarda yalnızca yoksulluğa değil; kanaatkârlığa, yetim kalan çocuklara değil; umudu yaşatan dirence, savaşın izlerine değil; imanla inşa edilmeye çalışılan bir geleceğe tanıklık ettim. Bu yolculuklardan dönüşlerimde geride kalan, sadece birkaç gün değil; zihnime kazınan izler, yüreğimde yankı bulan sarsıntılar oldu. Bu yolculuklar, yalnızca fiziki bir ziyaret değil, aynı zamanda insanı kendi hakikatine yaklaştıran manevi bir tefekkür kapısıdır.

Ziyaret ettiğimiz yerlerde bizi ağırlayan kardeşlerimizin duygu ve düşünce dünyası, bizim hissiyatımızın çok daha ötesindedir. İçinde yaşadığımız konforun çoğu zaman bizi fıtrat ve hakikatten ne kadar uzaklaştırdığını bu seyahatlerde daha iyi kavrıyorum. Suriye’deki, Gazze’deki, Afganistan’daki kardeşlerimizin hayatı; sadece sabrı değil, aynı zamanda adaleti, sadeliği ve imanı merkeze alan bir yaşamı öğretiyor.

Savaşın en ağır yükünü çoğu zaman en görünmeyenler taşır: kadınlar ve çocuklar. Suriye’de karşılaştığımız her kadın, hem evini kaybetmiş bir anne hem de umudu ayakta tutan bir direniş sembolüdür. Çocuklar ise oyun çağlarında yetimlikle, mültecilikle tanışmış; ama buna rağmen gözlerinde umut taşıyan birer gelecektir. Onlar, yardım bekleyen değil; şefkat ve merhamet duygularının kaybolduğu çağımızda nasıl ayakta kalınabileceğini öğreten sessiz öğretmenlerdir.

Çocukluğumun geçtiği Diyarbakır ve Mardin’de büyüklerimiz Suriye veya Türkiye demeyi bilmezlerdi. Türkiye’ye “Serxet”, Suriye’ye “Bınxet” derlerdi. Hattın altı ve hattın üstü. Hat dedikleri şey ise Fransa’nın Bilad-ı Şam topraklarını işgal etmesi sonrasında Sykes-Picot’un aramızda sınır olarak çizdikleri tren hattıdır. İşgal devletlerinin masa başında çizdiği ümmet coğrafyasındaki birçok sınır gibi, Suriye ile aramızda çizilen........

© Haksöz