menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

En duygusal Frankenstein uyarlaması

36 0
15.11.2025

Guillermo Del Toro’nun sinemaya başladığı ilk günlerden bu yana aklında olan bir projeydi “Frankenstein”. 2007’de dile getirmiş; sonraki yıllarda farklı yapım şirketleriyle üzerinde çalışmış ama hiçbirisini sonuca ulaştıramamıştı. Ta ki 2023’te Netflix yeşil ışık yakana kadar…

İngiliz yazar Mary Shelley’nin 1818’de yayımlanan “Frankenstein; or, The Modern Prometheus” adlı kitabı, ansiklopedilerde Romantik ve Gotik bir eser olarak anılır. İlk bilimkurgu romanlarından biridir aynı zamanda. Öylesine popülerdir ki 19. Yüzyıl’da tiyatrocuların, 20. Yüzyıl’da sinemacıların ilgi alanına girmesi kaçınılmazdır. 1931’de James Whale’in yönettiği “Frankenstein”, romanı temel alan bir tiyatro oyunundan uyarlanır ve Boris Karloff’un canavara getirdiği yorumla popüler kültüre damgasını vurur. Sonraki yıllarda Frankenstein uyarlamalarının ardı arkası kesilmez. Roman, 20. Yüzyıl’da sadece uyarlamalarla değil, akademisyenlerin farklı analizleriyle de popülerliğini korur. Frankenstein ve canavarı başta bilimkurgular olmak üzere birçok filmde farklı şekillerde ele alınan bir sinema miti haline gelir.

Del Toro’nun yazıp yönettiği “Frankenstein”, orijinal romanın bire bir uyarlaması değil. Bazı kritik noktalarda romandan ayrılıyor ama birçok açıdan da sadık bir uyarlama... Kuzey Kutbu’na kadar uzanan gemi yolculuğu, Canavar’ın sıradan bir ailenin hayatını yakından gözlemleyerek insanlara dair çok şey öğrenmesi, gözleri görmeyen yaşlı bilge adamla ilişkisi, kitap okuyarak kendini geliştirmesi ve haksız yere cinayetle suçlanması dahil, del Toro’nun orijinal eserden birçok şey aldığını görmek mümkün.

Del Toro, özellikle hikâye kurgusuyla Shelley’nin romanıyla aynı rotayı tutturuyor. “Giriş” bölümünde Kuzey Kutbu’na doğru keşif yolculuğu yapan Danimarka kraliyet gemisinin kaptanının (Lars Mikkelsen) bakış açısından tanıyoruz Doktor Victor Frankenstein (Oscar Isaac) ve Canavarı’nı (Jacob Elordi). Sonra geriye dönüşlerle Birinci Bölüm’de Frankenstein’ın; ikinci bölümde ise Canavar’ın hikâyelerini iki ayrı bakış açısıyla takip ediyoruz.

Del Toro, Frankenstein’ın çocukluğundan başlattığı hikâyesini 19. Yüzyıl’ın ortalarına, Kırım Savaşı’nın geçtiği yıllara kadar getiriyor. Victor Frankenstein, dönemin ünlü cerrahlarından biri olan babasıyla iyi anlaşamayan, annesini çok seven bir ergen (Christian Convery) olarak çıkıyor karşımıza. Sert, disiplinli ve hoşgörüsüz aristokrat babasından (Charles Dance) bulamadığı sevgiyi annesinde (Mia Goth) buluyor. O yüzden, kardeşi William’ı dünyaya getirirken annesinin hayatını kaybetmesi, onun için travmaya dönüşüyor. Babasının William’a çok daha iyi babalık yapması, psikolojik açıdan ikinci darbe oluyor onun için.

Tıp tercihinin kökeninde öncelikle babayla rekabet etme fikri var. Sevilmeyen evlat........

© Habertürk