menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Öğretmenlerimize Selâm Olsun – Eski Bir Öğretmenden Yeni Bir Öğretmenler Günü Yazısı

8 0
24.11.2025

24 Kasım... Benim için sıradan bir takvim yaprağında yazılı bir gün değil; bir mesleğin, bir davaya adanmış bir ömrün ve sarsılmaz bir inancın hatırlandığı gün.

Aslında UNESCO tarafından 5 Ekim olarak belirlenen Dünya Öğretmenler Günü, ülkemizde, 12 Eylül darbe yönetimi tarafından uygulanmaya konulan bir gündür. O günkü yönetim TBMM nin 24 Kasım 1928’de Mustafa Kemal’e “Millet Mektepleri Başöğretmenliği” unvanı vermesini esas kabul ederek, 1981’de bu gün öğretmenler günü olarak ilan etmiştir.

Tarihi bağlamı ötesinde, pek çok kişi bu günü, öğretmenliğe olan saygıyı dile getirmek için bir vesile olarak görmekte ve bu günü resmi bir kutlamanın ötesinde, öğretmenlerimize derin bir minnettarlık ve sorumluluğun hatırlatması şeklinde kabul etmektedirler. Ben de bu satırları, bu günü kutlamak için değil, öğretmenlerimize duyduğum derin minnettarlık ve saygıyı ifade için yazmaktayım

Benim Yolculuğum: Dava Şuuru, Görev, Fedakârlık ve Azim

Benim öğretmenlik yolculuğum, dava aşkı, ideal, şevk ve inançla yoğruldu. İlk öğretmenlik yıllarım Kuşadası'nda başladı. O güzel turistik sahil kenti, tarihî dokusuyla ve genç beyinlerin umut dolu bakışlarıyla doluydu. Tecrübesiz, ama ideallerimle, dava şuuruyla doluydum. Vazife aşkı ve dava şuuruyla her gün, her sabah sınıfa girdiğimde, bir şeyler değiştireceğime inanıyordum.

Ardından, hayat beni Diyarbakır'ın ilçelerine, Kocaköy'e ve Ergani'ye götürdü. O yıllar... terörün en acı yüzünü gördüğümüz, terörün zirveye çıktığı, belirsizliğin ve korkunun gölgesinde çalıştığımız zamanlardı.

Çok iyi hatırlıyorum: Yeni evlenmiştim, Turistik bir ilçe olan Kuşadası’na geleceğini umut eden eşim, Kocaköy’e geldiğimiz de biraz etkilenmişti tabiki.. Burada kiraladığımız ev topraktandı. Tavanından toprak parçaları dökülürdü. Süpürge yoktu, Hayatında ilk defa baba evinden dışarıya çıkmış olan eşim, çalı çırpıdan yapılmış bir süpürgeyle evi süpürürdü. Musluk evin içerinde değildi, dışarıdaki bir çeşmeden su alırdık. Evde çamaşır, bulaşık makinesi hayaldi; Buzdolabı dahi yoktu. Ama bütün bu yokluklar bizi yıldırmadı. Tam tersine, azim ve kararlılıkla çalıştık.

Neden? Çünkü orada, karanlıkta ışık olma sorumluluğumuz, derdimiz ve bir davamız vardı.

Onlar İçin Oradaydık

Öğrencilerimiz – köyün genç kızları ve erkekleri..

terörün........

© Habername