Yarına kalmak...
Değişmenin kaçınılmaz olduğu bir dünya da aynı hali korumak mümkün değil. Orta okulda iken coğrafya hocamız derdi ki bir gün önce geçtiğiniz yol ertesi gün aynı değildir. İnsan da öyledir, her saat değişir, her an görür, duyar.
Fiziksel değişim ile ruhsal değişim arasında, süreç bakımından mutlaka farklılıklar vardır. Fiziksel değişimler de mesela insanın kilo vermeye çalışması, bir hastalığın tedavi süreci, bir binanın , bir yolun yapılması da belli çaba ve süreler gerektirebilir.
Değişim bir hal , bir tavır olarak karşımıza çıkar bazen de. Bir nesnenin değişimi ile bir halin değişimi aynı şey olmasa gerektir. Meyve de dalında değişmek için olgunlaşmayı bekler. Beklerken güneşe, yağmura, rüzgara göğüs gerer. Bir makine rektefe edilmeyi beklerken bazen bağrı deşilir. Çözülüp, dağıtılır ki, toplanıp, derlensin de kullanılabilir hale gelsin.
Dağ da değişir, bağda,nice engin dağlar boynunu eğer üzerinden yol geçsin diye. Nice gökler azgınca gürler, şimşekler çakar ki yağmur olsun rahmet olsun yeryüzüne, bereket fışkırsın diye.
Özlü sözdür değişmeyen tek şey; değişimin kendisidir.
Bir de değişmeyen şey değişme ihtiyacı duymayan, dolayısı ile de değişmeyi istemeyen insandır. Çünkü her değişim kendi içinde acılar, sancılar, kırılıp, dökülmeler yaşar.
Böyle olunca dünyasını yönetmekle görevli insan, çoğu zaman alışkanlıklarına esir olur, çoğu zaman farkında olmaz, bazen rutin onun en büyük lüksüdür, değişmek zahmetlidir, değişmeyi tercih etmez.
Böylece değişmeyen insanın kaderi değişememek olur, insan değişmeyince hayat donuk ve mat olur. Toplumun çoğunluğunu böyleleri oluşturursa, toplumlar da değişemez.
Daha önceki yıllarda insanın ve dolayısı ile toplumların bir çok alan da, blimde, ahlakta, teknikte, kültürde........
© Habername
