Sevilmeyen bir Ahmet Necdet Sezer vardı
Hukukçuydu, adaleti iyi bilirdi. Kul hakkını, devlet malının ne olduğunun farkındaydı. Şahsi israfı hiç olmadı, gösteriş nedir bilmedi, lüksü tanımadı, tanıtmadı da.
Tek kusuru vardı, ülkeyi hiç dolaşmadı, bu asil halkı tanıyamadı.
Yurt dışı ve yurt içi resmi ziyaretlerde kendisine ve eşine hediye edilen:
Halı, kilim, kalem seti, şifonyer, gümüş tepsi, takı, kaftan, madalyon, vazo, biblo, heykel, tablo, saat ne aldıysa hepsini evine taşımamış, devlete bırakmış.
Kendisine verilen 1243 parça (yazıyla: Bin iki yüz kırk üç) hediyenin bir parçasını dahi almadan, iç etmeden 1243’ünü de bırakmış, götürmemiş, üstüne çökmemiş.
Böyle birisi benim cumhurbaşkanım olabilir mi, olamaz. Oysa ne demişti büyüklerimiz, “Bal tutan parmağını yalar- Musluk akarken testini dolduracaksın” bu yalamamış ve yalatmamış, testisini de doldurmamış.
Bu ülkenin cumhurbaşkanı olamayacağı (!) zaten, kırmızı ışıkta durmasından belliydi.
Kimse durmuyor ki, sen niye duruyorsun Sn. Sezer? Burası bizi kıskanan Almanya mı, İsveç mi?
Giriyorum internete, bakıyorum o günlerin gazetelerine:
22 Vazo, 9 takı, 84 parça gümüş, 4 tabanca, 27 hatıra para, 83 adet değerli süs eşyası, 55 tablo, 7 madalyon, 86 porselen, her ne........© Habererk





















Toi Staff
Gideon Levy
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein