menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

76 yıllık şüphe

18 57
05.10.2025

1890 yılında doğdu.

Gagavuz Türklerinden bir aileye mensuptu. Büyük dedesi 1783 yılında Kırım’ın Ruslar tarafından işgali üzerine muhacir olmuş, önce Balkanlara ardından Kastamonu’nun Abana ilçesine yerleşmişlerdi. Babası Nafia Nezaretinde çalışan bir memurdu. Manastır’a tayin edilmiş, doğumu bu tayin esnasında gerçekleşmişti. Nüfus kaydındaki ismi Mustafa Nuri idi...

Amcası Halil Bey gibi ağabeyi Enver Bey de askerdi. İlerleyen yıllarda her ikisi de tarihin önemli isimleri haline gelecek, amcası Birinci Dünya Harbinin en büyük zaferlerinden biri olan Kût’ül-Amâre’nin muzaffer Paşası olacak, ağabeyi Harbiye Nazırlığına kadar yükselip devletin kaderine hükmedecekti.

Mustafa Nuri belki onların da etkisiyle asker oldu. 1909 yılında Harp Okulunu bitirip teğmen olarak orduya katıldı. En büyük özelliği çok iyi nişancı olmasıydı. Asla boşa atmaz, hangi mesafeden olursa olsun hedefini mutlaka vururdu. Avusturya’da yapılan bir atış müsabakasına ülkemizi temsilen gönderilmiş, birinci olup gelmişti.

İlk savaş tecrübesini Trablusgarp Cephesinde yaşadı. İtalyan işgalini durdurmak üzere aralarında amcası Halil, ağabeyi Enver’den başka Fethi, Mustafa Kemal, Süleyman Askeri, Kuşçubaşı Eşref, Cevat Abbas gibi isimlerin de bulunduğu genç subaylarla birlikte gönüllü olarak savaşa katıldı. Derne, Bingazi, Tobruk, Homs ve Mısrata bölgelerinde İtalyanlara karşı mücadele etti.

Trablusgarp Savaşı sürerken Balkan Savaşları patlamış, cepheler çökmüş, Edirne düşmüş, Bulgarlar Çatalca önlerine kadar gelmişlerdi. Gönüllü subaylar alelacele İstanbul’a döndüler. Üzerlerindeki tozu silkelemeye bile fırsat bulamadan Balkan Cephesine koştular.

Teğmen Nuri Bey, Çatalca savunma hattında görev aldı. Burada gösterdiği başarıdan dolayı rütbesi yüzbaşılığa yükseltildi.

Dünya Harbi çıktığında İstanbul’da, Harbiye Nezaretinde görevliydi. Bölgedeki tecrübesi de dikkate alınarak yeniden Trablusgarp’a gönderildi. “Afrika Grupları Komutanı” olarak Şubat 1915’ten, Ocak 1918’e kadar burada kaldı. Yerel direnişçilerden kurduğu derme çatma orduyla bir yandan İngilizlere karşı savaştı, diğer yandan İtalyanlara... Hem Kanal Harekâtına destek olmak için uğraştı hem de İtalyan birliklerini Trablus’tan söküp atmak için...

Bu mücadele esnasında en büyük sıkıntısı silah ve mühimmat eksikliğiydi. Bu eksikliği İtalyan cephaneliklerine yaptığı baskınlarla gidermeye çalışır, tomruklardan sahte toplar yapıp siperlere yerleştirir, cephedeki boş kovanları toplatıp barut doldurarak mermi haline getirirdi.

İman, cesaret, fedakârlık... Hepsi tamamdı. Ama düşmanın silah gücü ve teknolojik üstünlüğü karşısında çoğu zaman çaresiz kalıyordu. Bu çaresizliği hiçbir zaman unutmayacak, yıllar sonra silah fabrikası kurmaya karar verdiğinde bir ülkenin bağımsızlığının kendi silahını üretmekten geçtiğini söyleyecekti.

Kıt imkânlarla yürütülen mücadele Trablusgarp’ı kurtarmaya yetmedi. Zaten Dünya Harbinde sona yaklaşılmış, yenilginin solgun yüzü kendini göstermeye başlamıştı.

Başarılarından dolayı iki rütbe birden alıp Yarbaylığa yükselen Nuri Bey, Ocak 1918’de İstanbul’a çağrıldı. Bolşevik devrimiyle savaştan çekilen Moskova yeniden toparlanmış, Sovyet Ordusu Bakü’ye saldırmış, Azeri topraklarında güç sahibi olmak isteyen İngiltere Ermenileri sahaya sürmüştü. Osmanlı Hükümeti kayıplar ve yenilgiler yaşasa da Azerbaycan ve Dağıstan’dan yükselen yardım çağrılarına kayıtsız kalmadı. Bölgenin Türk ve Müslüman halklarını zulüm ve işgalden kurtarmak için harekete geçti.

Halil Paşa, Şark Orduları Grup Komutanlığına getirilirken Nuri Bey de “Kafkas İslam Ordusu”........

© Haber7