menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yaşatma aşkına gönül veren güzel bir adam!

9 1
21.08.2025

Münevver muallimlerimizden Nurettin Topçu, “Yarınki Türkiye’nin kurucuları, yaşama zevkini bırakıp yaşatma aşkına gönül verecek; sabırlı ve azimli, lâkin gösterişsiz ve nümayişsiz çalışan, ruh cephesinin maden işçileri olacaklardır.” diyerek aslında yalnızca bir dönemin gençlerine değil, bütün nesillere seslenmişti. Bu hitap, milletimizin irfan damarına bırakılmış bir emanet, her dönemin vicdanlı öncülerine yöneltilmiş bir çağrıdır. Zira her devirde bu emaneti omuzlayacak mümtaz şahsiyetler çıkmış; tarihin ağır yükünü sarsılmaz bir azimle taşımışlardır.

Bu kutlu sözün ruhunu hayatında ete kemiğe büründüren isimlerden biri de hiç şüphesiz Mehmet Sılay’dır. Siyasetten sivil topluma, yazarlıktan hekimliğe kadar farklı alanlarda iz bırakan bu kıymetli münevver, yaşama zevkini bir kenara bırakıp yaşatma aşkına adanmış bir ömrün en canlı timsallerinden biridir.

Sılay, yalnızca bir hekim ya da siyasetçi değil; aynı zamanda gönül dünyası zengin, şahitliklerini ibret vesikası hâline dönüştüren bir kültür ve dava adamıdır. Nurettin Topçu’nun öğrencisi, D. Mehmet Doğan’ın yakın dostu olan Sılay hem yazarlığı hem de seyyahlığıyla da geleceğe güzellikler taşıyan bir kültür elçisidir.

Çok yönlü bir şahsiyet olduğu için onun portresini yazabilmek kolay değildir. Hangi yönünü yazsanız “Şu yönüne de değinseydiniz keşke” diyen bir okur mutlaka çıkacaktır.
Kimi zaman bir siyasetçi, kimi zaman bir yazar, kimi zaman bir seyyah, kimi zaman da Kızılay’ın şefkatli bir temsilcisi olarak karşımıza çıkmıştır. Ama hangi kimlikte olursa olsun samimiyetinden, safiyetinden, iyi niyetinden, çocuksu heyecanından ödün vermemiştir.
Geçen gün kendisini Ankara’da ziyaret ettim. Yine coşkulu, yine latif, yine heyecanlıydı. Güzel adamlarla sohbet etmek, yalnızca bilgi dağarcığımızı değil, aynı zamanda gönül dünyamızı da zenginleştirir. Sılay’la sohbetimizde Hacı Bayram’dan Mehmet Doğan’a kadar irfan ordumuzun bütün öncülerini andık.

Onunla yollarımız çeşitli vesilelerle kesişti. Farklı ülkelerde, şehirlerde, edebî meclislerde, kültür kervanlarında, sivil toplum çalışmalarında aynı masalarda buluştuk. Her defasında aynı inceliği, aynı vakar ve zarafeti müşahede ettim. Mehmet Sılay, bulunduğu yeri güzelleştiren, çevresindekilere de değer katan bir insan.

Mehmet Sılay, “Tıp Fakültesi’nden her şey çıkar, arada bir de doktor çıkar!” sözünü doğrulayacak meziyetlere sahiptir.

Hekimlik mesleğini icra ederken de millet meselelerine duyarsız kalmamıştır. Bir yandan hastalarına şifa dağıtırken bir yandan da milletin hafızasında unutulmaya yüz tutmuş değerleri gün yüzüne çıkarmanın gayretini göstermiştir.

Tıp ilminde kazandığı birikimini insanı anlamanın kapısı olarak görmüş; hastalarına beden sağlığı kadar ruh sağlıklarını da korumalarını önermiş herkesin kimliğine ve hafızasına sahip çıkması gerektiğinin altını çizmiştir.

NURETTİN TOPÇU’NUN ETKİSİ

Mehmet Sılay, bereketli insanlarla tanışmak noktasında nasiplilerdendir. Kader onu sayısız güzel adamla karşılaştırmıştır. Hayatında derin iz bırakan bu şahsiyetlerin başında ise düşünce ve ahlak dünyamızın mümtaz isimlerinden Nurettin Topçu yer alır.
Sılay, onunla tanıştığı günü, Çemberlitaş’taki mütevazı ahşap evde yapılan o ilk sohbeti ömrü boyunca unutamayacağı bir anı olarak hatırlar.

Emin Işık’ın davetiyle katıldığı bu buluşma, yalnızca bir tanışma değil; aynı zamanda fikir, ahlak ve dava çizgisinde yeni bir yolculuğun başlangıcı olmuştur. Daha ilk karşılaşmada Topçu’nun sözlerindeki derinlik, yaşantısındaki samimiyet ve gençlere duyduğu güven, Sılay üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır.

Topçu, gençlerle yaptığı sohbetlerde hürriyetin kaynağının tefekkürde saklı olduğunu, düşünmeyen bir toplumun yozlaşmaya mahkûm kalacağını vurgulamıştır. Sılay’ın hafızasında, onun gençliğe hitaben söylediği şu sözler her daim tesirini sürdürmüştür.
“İslam inancı, İslam ahlakı ve İslam tarihini önceliğe alan uyanışlara ve medeniyet projelerine muhtacız!” Yüksek bir gayesi olan idealist gençler mutlaka millete hizmette hedefe ulaşırlar. Peşlerinden gelen nesillere de güzel örnek olurlar ve Allahın sevgisini kazanırlar!”

Topçu’nun ahlaka, ideallere ve millî şuura dair ortaya koyduğu fikirler, Mehmet Sılay’ın kültürel yolculuğunda önemli bir referans noktası hâline gelmiştir.

Özellikle Topçu’nun “Bu kapıdan giren her arkadaşın bir araştırma konusu alması şarttır. Bir konuda uzmanlaşın. Memleketin bir eksiği, bir derdi uğruna çaba gösterin.’’

Tavsiyesini Mehmet Sılay ve Mehmet Doğan başta olmak üzere hareket okulunun genç talebeleri yerine getirilmesi gereken bir ödev olarak görmüşlerdir.

Sılay, Hareket çevresi içinde çok sayıda samimi dost edinmiştir. Bu isimlerin neredeyse tamamı farklı alanlarda ülkemize kalıcı hizmetlerde bulunmuştur.

O yılarda toplumun önünde yürüyen birçok şahsiyetle tanışma da imkânı bulsa da Topçu’ya ayrı bir sevgi ve hürmet beslemiştir.

Hocanın sadece felsefî fikirleri değil, aynı zamanda günlük olaylar karşısındaki tutumu ve duruşu da farklıdır. Sılay’ın şahsiyetinin oluşmasında o şahitliklerin ayrı bir yeri vardır.
O şahitliklerden biri, Hareket dergisinin yeniden çıkarılması üzerine yapılan tartışmalarda yaşanır. Gençlerin heyecanlı konuşmalarını dikkatle dinleyen Topçu, dergiciliğin uzun bir yürüyüş olduğunu, plan ve istikrar gerektirdiğini vurgular.

Sılay, o akşam hocasının hem idealist hem de sade ve gerçekçi tavrına tanık olmuş, fikir üretmenin yanı sıra o fikirleri uzun soluklu bir mücadeleye dönüştürmenin ne denli önemli olduğunu bir kez daha anlamıştır.

Topçu’nun insani yönleri de Sılay’da derin etkiler bırakır. Mütevazı yaşantısı, yardımseverliği ve öğrencilerine gösterdiği samimi ilgi, onun yalnızca bir fikir adamı değil, aynı zamanda örnek bir insan olduğunu ortaya koyar.

Mehmet Sılay, Nurettin Topçu’yu anlatırken onu “yazdığı gibi yaşayan, yaşadığı gibi yazan” nadir aydınlardan biri olarak tanımlar. Fikirle ahlakı, idealizmle samimiyeti hayatında bütünleştiren hocasını her zaman minnetle ve hasretle anmıştır.

ERBAKAN HOCANIN DAVETİ

Mehmet Sılay’ın siyaset sahnesine çıkışında, tıp alanındaki mesleki başarılarının yanı sıra cemiyet meselelerine duyarlı yaklaşmasının etkisi olur. İskenderun Devlet Hastanesi Başhekimi olarak görev yaptığı yıllarda, sağlık hizmetlerini yürütürken ülkenin sosyal ve siyasal meseleleriyle de ilgilenir.

Bu ilginin siyasete dönüşmesinde en önemli dönüm noktası, Necmettin Erbakan ile tanışmasıdır. Onu Hoca’ya tanıştıran isim de yakın dostu Sedat Çelikdoğan’dır.
Çelikdoğan, sohbet esnasında Erbakan’a “Hocam, Mehmet Sılay, Nurettin Topçu’nun öğrencisidir” diyerek Sılay’ı takdim eder gayretlerinden bahis açar. Erbakan, bunun üzerine Sılay’a dönerek, “Sen ne oturuyorsun böyle bu masada? Kalk, bu memleket sizin. Senin bu yaptığını her arkadaşın yapar.” sözleriyle siyasete davet eder. O günden sonra kaderin bir tecellisi olarak kendisini aktif siyasetin içinde bulur.

TEMİZ SİYASET TEMİZ SİYASETÇİ

1995-1999 yılları arasında Hatay milletvekili olarak TBMM’de görev yapan Mehmet Sılay, sıradan siyasetçilerden olmaz. Kendi menfaati uğruna değil, Millî Görüş’ün temel ilkeleri doğrultusunda çalışır.

Tıp alanındaki tecrübesi, Meclis’te özellikle sağlık ve toplumsal refah konularında etkili girişimler yapmasını sağlar. Milletvekilliği döneminde hem memleketi Hatay’ın sorunlarını hem de ülke çapındaki kültür, eğitim ve sağlık meselelerini gündeme taşır.
Siyaseti şahsi kazanç sağlamak yerine millete hizmetin bir vasıtası gördüğü için gönüllerde silinmez izler bırakır.

Görev süresi dolduktan sonra da toplumsal meseleler karşısında sessiz kalmayarak, yazıları, konuşmaları ve kültürel faaliyetleriyle millet için hizmet üretmeye devam eder. Böylece kendisi için siyasetin, geçici bir meşgale değil, hayat boyu sürecek bir sorumluluk anlayışının parçası olduğunu ispatlar.

28 ŞUBAT ZULMÜ

Millî Görüşün partileri çeşitli dönemlerde darbeciler tarafından uyduruk gerekçelerle kapatıldı. Yakın tarihimizin en karanlık dönemlerinden olan 28 Şubat’ta hiçbir suçu ve günahı olmayan insanlara siyasi yasaklar getirildi.

Bunlardan birisi olan Mehmet Sılay, 28 Şubat sürecini Türkiye’nin demokrasi tarihinde kara bir leke olarak görür. Ona göre bu dönem, milletin iradesine karşı ordu merkezli bir vesayet operasyonudur.

Siyasallaşan yargı, medya ve bazı üniversiteler bu sürecin aparatları hâline gelmiş, Refah-Yol Hükûmeti’ne karşı organize bir psikolojik savaş yürütülmüştür. Sılay, özellikle Sincan sokaklarında tankların yürütülmesini, “demokrasiye balans ayarı” şeklindeki kibirli açıklamaları, halkın hafızasında korku ve baskı aracı olarak hatırlar.

Sılay, yaşananları yalnızca siyasi bir darbe değil, aynı zamanda toplumsal mühendislik girişimi olarak yorumlar. Ona........

© Haber7