menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Güney Kıbrıs “Siyonist” Yönetimi

16 1
30.09.2025

Tarihte bazı coğrafyalar vardır ki, üzerinde yaşanan her gelişme birer tesadüf değil, bir hesaplaşmanın devamıdır. Kıbrıs Adası da böylesi yerlerden biridir. Üzerinde hüküm süren her medeniyetin, burada bıraktığı iz yalnızca taşla, toprakla sınırlı kalmamış; stratejilerin, ittifakların ve çıkarların haritasına kazınmıştır. 1571 yılında Osmanlı’nın Akdeniz hâkimiyetini perçinlemek adına fethettiği bu ada, sadece bir kara parçası değil, bir istikamet, bir iradedir.

Günümüzdeyse Kıbrıs, geçmişteki o büyük hesaplaşmaların daha sofistike, daha sinsi bir biçimde sürdüğü yeni bir sahnedir. Artık top sesleri duyulmuyor; limanlara zırhlılar değil, yatlar yanaşıyor. Okullar, ibadethaneler, oteller yoluyla bir başka nüfuz türü adanın dokusunu değiştiriyor. Ve bu defa, fetih topla, tüfekle değil; tapuyla, pasaportla, kurum kimliğiyle gerçekleştiriliyor. Modern diplomasinin ve hibrit savaşın imkanları, "sessiz bir istila"nın kılıfı haline geliyor.

Özellikle son yıllarda Güney Kıbrıs’ta artan İsrail varlığı, yalnızca bir göç hareketi ya da ekonomik ilişki düzleminde ele alınamaz. Bu, uzun vadeli stratejik bir yerleşim ve hâkimiyet hamlesidir. Binlerce İsrailli’nin adaya yerleşmesi, sinagogların ve Yahudi okullarının açılması, arsa alımlarının hız kazanması; tesadüf değil, planın parçalarıdır. Larnaka limanına bir günde demirleyen 120 yat, yalnızca turistik bir seyrin değil, derin bir stratejik niyetin işaretidir.

Günümüzde işgaller artık üniformalı askerlerle değil, sivil kıyafetli yerleşimcilerle yapılmakta. Modern çağın en etkili fetih araçları artık tanklar ve uçaklar değil; gayrimenkul tapuları, nüfus müdürlükleri ve okul müfredatlarıdır. Güney Kıbrıs’ta son dönemde gözlemlenen İsrail menşeli kitlesel yerleşim hareketi, bu yeni kuşatma biçiminin en dikkat çekici örneklerinden biridir.

Sadece son haftalarda yaklaşık 5 bin İsraillinin adaya yerleştiği bildirilmektedir. Bu sayı, sıradan bir göç hareketi olarak değerlendirilemeyecek kadar yoğundur. Yerleşenlerin çoğunluğu, yüksek gelir grubuna mensup, eğitimli ve organize bireylerden oluşmaktadır. Bu durum, yerleşimin bir kriz sonucu değil, stratejik bir tercihle yürütüldüğünü göstermektedir. Adeta bir demografik "ön cephe" kurulmakta, adanın dokusu değiştirilmektedir.

Rum hükümetinin, 5 ilkokul ve 2 liseyi konuta çevirmesi, bu gelişmenin ne kadar radikal olduğunu gözler önüne sermektedir. Eğitim kurumları, bir topluluğun kalıcılığını ve geleceğe kök salma iradesini gösterir. Bir devlet, geçici göçmen için okul açmaz; ancak geleceğini o topraklara kurmak isteyen için açar. Bu hamle, sadece lojistik değil, aynı zamanda ideolojik bir dönüşümün sinyalidir.

Öte yandan sinagogların dolup taşması, otellerin uzun süreli konutlara çevrilmesi ve mahalle ölçeğinde yeni Yahudi yerleşim dokularının oluşması, bu yerleşim dalgasının hem kültürel hem de sosyal altyapısını kurmakta olduğunu göstermektedir. Bu adımlar, bir topluluğun ada üzerindeki geçici varlığını kalıcı bir hâkimiyete dönüştürme sürecinin yapı taşlarıdır.

Uluslararası güvenlik literatüründe bu tür süreçler, "hibrit yerleşim........

© Haber7