menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“ÂH” İLE “HÛ” ARASINDA

13 1
thursday

“Şimdi, Batı adamınındır bunalım, diyorum.

Doğu adamının, gerçek mümin ve muvahhit kişinin bunalımı olmaz, diyorum.”

(Fethi GEMUHLUOĞLU; Dostluk Üzerine)

Cennetten yeryüzüne inen Hazreti Âdem neden ağlıyordu, ya da, niçin ağlar ana ‘rahm’inden dünyaya gelen insan? İnsan dünyaya olan yabancılığına nasıl derman bulacak? Dünyada gariptir insan. Gurbette garip olan insan; “kaybolmuşluk” duygusundan kurtulabilmek için Allah’ı bulmalıdır, Allah’a varmalıdır… “Hû”ya ulaşabilmelidir. Dünyanın “ah”ından bizi kurtarabilecek tek unsur “hû”ya ulaşabilmektir. Allah’a tutunabilmektir. Sahi dünyanın sıkıntıları bizi, çaresizlerin çaresine, kimsesizlerin kimsesine yaklaştırıyor mu yoksa uzaklaştırıyor mu?

İnsan sıkıntılar, acılar, kaybolmuşluklar, huzursuzluklar karşısındaki tavrı kadardır. Peki, dünyanın karşımıza çıkarmış olduğu sıkıntılar karşısında tavrımız ne olacak, içinden geçmiş olduğumuz hayatın bize sundukları karşısında nasıl bir tavır ortaya koyacağız? Sanırım mesele birazda hüzne karşı ortaya koyduğumuz yaklaşım biçimimizde.

Feridüddin Attar’ın; “Kuşların Dili- Mantık Al Tayr” da geçen o nefis hikâyesini hatırlayalım: “Güzel huylu bir padişah bir gün kölelerinden birisine bir meyve verdi. Köle meyveyi öyle güzel, öyle iştahla yemeye başladı........

© Gazete İpekyol