Biz Hızla Yaşarken Hayatı Kaçırıyoruz
Zaman, insanoğlunun en kıymetli sermayesi. Ne biriktirilebilen ne de yerine yenisi konulabilen bu tek hazineyi, modern dünyanın hız tutkusu içinde hoyratça harcıyoruz. Daha çok işe yetişmek, daha çok üretmek, daha çok tüketmek uğruna dakikaları hızla tüketiyoruz.
Öyle ki bazen günün nasıl geçtiğini bile fark etmiyoruz. Gözümüzü açtığımız anda telefon ekranına bakıyor, günün ilk saatlerini bile aceleyle geçiriyoruz. Bir kahvaltı yapmayı bile vakit kaybı sayar olduk. Çocuklarımızın saçlarını okşayacak birkaç saniyeyi bile kendimize çok görüyoruz. Hep bir yerlere yetişme telaşı içindeyiz. Ama aslında kaçırdığımız, yetişmeye çalıştığımız o hayatın ta kendisi.
Eskiden insanlar zamanı yaşardı. Çay ocağında demlenen çayın kokusu bütün eve yayılır, o koku sabırla bekleyenleri sohbetle buluştururdu. Komşu kapıdan selam vererek girer, “bir kahve içer misin” daveti günün en güzel anı olurdu. Mahallelerde çocuklar saatlerce sokak oyunları oynar, gün batarken anneler camdan seslenirdi. Bugün ise çocuklar ekran karşısında, büyükler iş ve trafik arasında sıkışıp kalıyor. Zamanla dostluklar telefonda atılan hızlı mesajlara, bayram ziyaretleri birkaç saniyelik görüntülü........
© Gazete İlk Sayfa
