Akımlar, acılar ve insanlığını kaybetmek
Son günlerde insanlıktan koparılan en büyük güç, başkalarının acılarına karşı duyarlı olma yeteneği. Çok mekanikleşiyoruz ve böyle giderse gelecekte hepimizin hayatı bir kabusa dönecek. İlk başta inceliklerimizi kaybettik. Ruhumuzun kıvrımlarını çağın saçmalıklarıyla ütülediler. Dümdüz insanlar haline getirdiler bizi. İncelikli olmamızın önüne geçebilmek için de öyle olan ve olmaya çalışan insanları alay konusu yaptılar ki derinlikli olmaya bir daha cüret edemesinler. Coşkuyla ve içtenlikle yüksek bir zevkten bahseden insanların ağzına utanmasalar tıpa tıkayacaklar. Oysa bu dünyanın varlığının garantisi onlar. Kadrajdan çıkıp hazır reçete konularda dil dökmüyorsanız, kalem oynatmıyorsanız, sanat yapmıyorsanız çekeceğiniz var. Demodesiniz, teknolojik özürlüsünüz ve hatta “persona non grata” sınız. Tek tipleştiriliyoruz, katılaşmaya teşvik ediliyoruz ve mecburen öyle de oluyoruz. Çünkü üzerimizde çok büyük bir baskı var. Bu baskıyı normalleştirmek adına bir sürü akımı devreye soktular. Soktular ki insani özelliklerimizi kaybettiğimizin farkına varıp yoksunluk hissetmeyelim. Mesela; sözüm ona tek tipleşmenin önüne geçmek için postmodernizmi yarattılar. İlkelerini basitçe şu şekilde dillendiriyorlar: “Modernizmin ilerleme, akılcılık, evrensel doğrular gibi iddialarını eleştirir. Tek bir doğru yerine çoklu gerçeklikleri ve anlatıları kabul eder. Büyük anlatılara (örneğin Marksizm, liberalizm) karşı eleştirel durur. Kültürel, sanatsal ve bireysel çeşitliliği savunur. Özellikle medya, dijital kültür ve küreselleşme ile yakın ilişkilidir. Edebiyat, mimari, resim gibi alanlarda geleneksel kuralları yıkar; ironi, pastiş, parodi gibi teknikleri kullanır. Dünya Savaşı sonrası yaşanan hayal kırıklıkları, modernizmin vaat ettiği özgürlük, barış ve refahın........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d