menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İran-İsrail savaşına ABD’nin girişi

14 0
23.06.2025

21 Haziran tarihi İran’daki nükleer tesislere düzenlediği saldırı ile ABD, İran-İsrail savaşının bir parçası oldu. Bu cümleyi başka şekilde kurmak da mümkün tabi; ABD, İran’a karşı İsrail aracılığıyla sürdürdüğü vekalet harbinin arkasından nihayet çıkarak yüzünü göstermeye karar verdi de diyebiliriz. Trump’ın İran’ı hedef aldıktan sonra yaptığı açıklamalar ABD’nin müdahalesini tam bir savaş olarak görüp görmediği konusunda bir ipucu vermiyor. Saldırının topyekûn bir saldırı olmadığını ve bir işgal/kara operasyonu sinyali verilmediğini de düşünürsek Trump’ın amacının sınırlı bir vuruş ile hafta başından beri İsrail’in bitiremediği işi bitirmek olduğu var sayılabilir. ABD, İran’ın nükleer tesislerini vurmaya cesaret edebileceğini ve elindeki kabiliyetlerle vurabileceğini gösterdi. Tabi hafta başından itibaren İran’ın gösterdikleri de var.

ABD, İran-İsrail kapışmasının sonunu beklemeden neden İran’ı vurdu?

Öncelikle İsrail’e, İsrail ve ABD için çok kolay bir zafer olmayacak bir yıpratma harbinin başladığını göstermişti. Muhtemelen Trump yönetimi yaklaşık 10 gün önce İran’ı vurmak konusunda yeşil ışık yakarken Netanyahu rejiminin sözlerini inandırıcı bulmuştu: Bu sözler, muhtemelen, İsrail saldırılarının, Mossad’ın İran’a sızışının, müzakere şansı dolayısıyla rejimin Batı ile müzakere şansının kalmamasının İran toplumu üzerinde yaratacağı şok dalgasının İran’da değişimi, en azından iç karışıklığı tetikleyeceği ile ilgili sözlerdi. Ancak, ilk saldırıların sonuçları, taktik başarısına rağmen, tam İsrail’in istediği gibi olmadı. İran’da rejim içeride ve dışarıda direnebileceğini gösterdi ve NPT Anlaşmasından çıkmadı yani Batıya hala İran ile anlaşılabileceğini göstererek zaman kazanmayı amaçladı. Nitekim, ABD, İran’a saldırdığında Avrupa Üçlüsü AB -İran nükleer program konusunda Cenevre’de müzakeredeydi. Bu zaman kazanılırken İsrail’e karşı da dişe diş diyebileceğimiz bir cezalandırma taktiği uygulandı. İran, ileride savunmasının pek çok ayağını kaybetmiş, nükleer programının Tahran’ın pazarlık gücünü masada artıracağı konusunda yanılmış olabilir ama balistik füzelerinin işe yaradığını İran-İsrail savaşı bize gösterdi. İran, İsrail’i füzeleri ile vurabiliyor, İsrail’de hayatı kesintiye uğratabiliyor ve sivilleri acı çekmeye zorlayabiliyordu. ABD’nin arzusu İran-İsrail arasında bir yıpratma harbi olmadığından- bu noktada İsrail’in zorlanabileceğini gördüğünden- duruma müdahale etti ve bir taşla birkaç mesaj vermeyi başardı. ABD’nin verdiği mesajlar son derece önemli ama saldırının yarattığı sonuçtan da bağımsız. Zira Trump, hedefleri başarıyla vurduklarını ve İran nükleer tesislerini işlemez hale getirdiklerini açıkladı. Dolayısıyla bir savaştan çok bir MAGA anı, bir zafer, “işte ABD’nin küresel gücü” duygusu Washington’un çizdiği tablonun merkezinde. Oysa UAEA ve Iran Atom Enerjisi Ajansının yaptığı radyoaktif sızıntının olmadığı yönündeki açıklamalar bize tesislerin zarar görmüş olsa dahi nükleer programı devam ettirebilecek nükleer yakıtın bir yerlere vurulmadan önce götürüldüğünü de düşündürüyor. Açık istihbaratın kamuoyuna gerekli ve doğru bilgiyi bu konuda sağlayıp sağlayamadığından emin olamayız ama ABD’nin hava operasyonunun İran nükleer programını geciktirebilecek ama durduramayacak bir etki yarattığını söyleyen çok. Nitekim İran AEA konuyla ilgili kınama tonunda ama çok muğlak bir mesaj yayınladı. Bu mesajdaki en net ifade belki de şuydu: “Kritik nükleer bilgiyi yok edemezsiniz”. Dolayısıyla sonuçlar........

© Gazete Damga