Silivri Günlüğü – 60
Selamlar Emreciğim…
Sana ve herkese güzel bir hafta olur inşallah diye başlamak istiyorum.
Ama bu kadar gerilimli olması beklenen, bir sürü kritik yargı kararının beklendiği ve herkesin ortalığı karıştırma potansiyeli barındırdığı bir hafta nasıl güzel olabilir onu bilemiyorum…
Haliyle fazla geyik yapmadan bugünün en önemli gündem maddesi ile başlayacağım, aylardır beklenen 15 Eylül Butlan Davası ile…
Bugün Ankara’da görülecek olan ve CHP’ye kayyum atanması ile sonuçlanabilecek dava ile…
Öncelikle hukukilik açısından birkaç kelam etmek istiyorum.
Bu davada, ülkede hukukun ne hale düşürüldüğünü göstermesi açısından çok önemli bir durum var.
Bu davada butlan kararı, yani Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı kaybettiği kurultayın yok hükmünde sayılarak CHP’nin o kurultay öncesine dönmesi gibi bir durumdan, bir karardan söz ediliyor.
Hukukçu değilim ama değme avukat kadar dava görmüş, hukuk metni okumuş biri olarak söyleyebilirim ki kararların hukuku açısından çok önemli bir kural vardır: Kararlar davacının talebine göre alınır.
Basitleştirerek anlatmak gerekirse…
Diyelim ki sen bir otomobil almak için bir otomobil bayisine para verdin ve otomobilini vermediler.
Sen de otomobilini almak için bayiye dava açtın.
Mahkeme kararında sana ya otomobilin verilmesine karar verir ya da bayi haklı bulunursa hiçbir şey almamana…
Ama sana bir ev verilmesine karar vermez.
Bildiğim, buradan okuyabildiğim kadarıyla bu davayı açan davacının talebinde butlan diye bir şey yok.
O yüzden de bana göre çıkabilecek en ağır karar, partiye çağrı heyeti ya da kayyum atanması olabilir.
Yani eğer hak ve bir nebze hukuk kaldıysa butlan diye bir şey olmaz.
Ne karar beklediğimi sormuşsun.
Normal şartlarda bir karar beklemediğimi, en fazlasından bir sonraki duruşmaya kalmasını umabileceğimi daha önce söylemiştim ama benim bu tahminimi fazla iyimser bulanlar var.
Haklı olabilirler.
İstanbul’da bu denli kıyametin boşuna koparılmadığını, Ankara’da genel merkezi Özgür Özel’in yönetiminden almanın hedeflediğini düşünenler var.
İşin acısı kimse hukuktan, kanundan, kitaptan söz etmiyor.
Herkes Devlet Bahçeli Bey’in ya da Feti Yıldız’ın sözlerinden, bakışlarından sonuç çıkarmaya çalışıyor.
CHP içinde kalabalık bir grup, kayyum ya da butlan kararı çıkmasını bekliyor.
Bu grupta iki ayrı fikir var.
Herkes Kılıçdaroğlu’nun partinin başına butlan kararına bağlı olarak veya kayyum olarak geçmeyi kabul edeceğini düşünüyor
Fikirler ya da çözümler bundan sonra ikiye bölünüyor.
İlk grup, kongreler ve kurultay süreci devam eder ve atanan yönetim kısa sürede yerini seçilecek yönetime bırakır diye düşünüyor.
Bunlar YSK kararına güveniyor.
İkinci grup ise kötümser.
Bunlar Kılıçdaroğlu gelir, kurultayı durdurur, muhaliflerini temizler, seçime kadar partiyi bırakmaz diyenler.
Bir süre Kılıçdaroğlu ile mücadele edip, baktılar olmuyor bir başka parti kurmak düşüncesindeler.
Diğer grup ise iyimserler…
Kemal Bey partinin başına dönse bile ne yaparsa yapsın örgütün, MYK’nın, parti meclisinin, kendi delegelerinin bile Kemal Kılıçdaroğlu’nu genel başkan olarak kabul etmeyeceğini düşünüyor ve öyle veya böyle en geç bir yıla kalmadan Kılıçdaroğlu’nu yollayacağına inanıyorlar.
Ben de onlar gibi düşünüyorum.
Kemal Bey, CHP’nin başında kalırsa barajı bile aşamaz ve böyle bir genel başkana örgüt izin vermez.
Hele hele, Özgür Özel yönetiminde başarının tadını almış bir parti örgütü artık tattığı bu lezzetten vazgeçmez.
Yani CHP’liler açısından çok fazla karamsar olacak bir durum yok.
Kolay değil elbette ama 23 yıllık kökleşmiş, devletleşmiş bir iktidar ile mücadele zaten kolay olmaz.
Hala hukuk içinde yollar var diye düşünüyorum.
Benim gördüğüm kadarıyla karamsarlığın bir nedeni de haber televizyonları.
Muhalifi de iktidar yanlısı olanı da sürekli bir tedirginlik yaratıyor.
Daha doğrusu amplifikatör görevi görüyorlar.
Bence tüm gün, tam doz alınca kötü yan etkisi oluyor.
Sonuçta diyeceğim şu ki, bugün ne karar çıkarsa çıksın dünyanın sonu değil.
Cumhuriyet Halk Partisi, daha büyük badirelerden bile çıkmayı başarmış gelenekten geliyor.
Savaş yönetmiş bir parti.
Bugün çıkabilecek üç farklı kararın en kötüsü de en iyisi de büyük bir paniğe neden olmamalı.
Mahkemenin sonucuna ya da çok olası sonuçsuzluğuna göre bunu tekrar konuşuruz.
Ancak en kötüsünde bile arkasında çoğunluk enerjisi olmayan, bırak toplumsalı, örgütsel kabulü olmayan, atanmış bir CHP yönetimi o koltuklarda çok uzun süre oturamaz.
Tabii şurası bir gerçek ki tüm bu gündem, kavga gürültü görüntüleri toplumu yoruyor.
Bu konuda diken.com’da Feyza Bayraktar’ın ilginç bir yazısı vardı.
Gündem yorgunluğu ile ilgili psikolog gözüyle güzel bir değerlendirme…
Buradan Mehmet Şimşek’le ilgili sorularına geçiyorum izninle.
Faizin 250 baz puan düşürülerek, 19 Mart’ın yarattığı faiz artışının sonunda eski haline dönmesine ve 40.5’e inmesine bakalım.
Türk ekonomisindeki saçma dengesizlik sürüyor.
Kur artışı enflasyonun altında, faiz enflasyonun çok üzerinde, en azından açıklanan enflasyonun da çok üzerinde…
Son verilerden gidersek faiz 40.5, önümüzdeki yılın hedef enflasyonu 16…
Arada net $.5 fark var, yani net getiri.
Kur açısından bakarsan daha vahim bir durum var.
Bu dengesizlik bir süre sürdürülebilir ama uzun yıllar sürerse ülke kaynaklarının içeride veya dışarıda büyük sermayeye aktarılması anlamına gelir.
Bu denli yüksek reel faiz, hele hele dolar bazında yüksek getiri soygundur.
Mehmet Şimşek bunu öyle veya böyle sağlıklı bir dengeye oturtmak zorunda.
Yani ya faiz enflasyon makası daralacak ya faiz düşecek ya da gerçek enflasyon açıklanacak.
Ve kur kesinlikle enflasyon ile........
© Fatih Altaylı
