Hayat borcu, gerçek alacaklılar, borcun reddi
Bir yandan istatistikler sunmanın ne zamanı, ne yeri borçluluğumuzdan konuşabilmek için. Her ayı geleceğinden bir parçayı daha rehineciye bırakarak bitirenler, yüzüne rakamlar çarptıkça yine de bir tür onay hissi yaşıyor.
“Son bir yılda her ay ortalama 262 bin kişi banka borçları nedeniyle yasal takibe düşüyor.”
“25 Temmuz-29 Ağustos arasında yasal takibe düşen tüketici kredisi borçları 5.8 milyar lira; kredi kartı borçları 5 milyar lira arttı. Yasal takipteki kredi kartı borçları 101 milyar lirayı, kredi borçları 97 milyar lirayı aştı.”
Eksik tamamlanıyor, tüm bunlar olup biterken görünmezleştirilenler, iradesiz kılınanlar sanki böyle varlığını kanıtlıyor. Hakikat tescilleniyor.
Fazlasını da buluruz. Dünya nüfusunun yarısına yakını sağlık ya da eğitim yerine borç faizlerine daha çok kaynak ayıran ülkelerde yaşıyormuş.
Borç da tek çeşit değil, kendinden ibaret görülecek bir musibet değil. Bir ev ya da araba almak için borçlanmaktan söz etmiyoruz sadece. En yoksullardan başlayıp büyüyen bir halka bu. Basbayağı okul giderleri için, sağlık harcamaları için, günlük karın doyurmak için, en temel yaşamsal hizmetler için alınan, yüksek faizlerle ödemek üzere taksitlendirilmiş borçlar. Var kalmanın kendisinin bir borç ilişkisine dönmesi mevzubahis, yaşamaya devam etmenin borçlanmanın devamı anlamına gelişi. Kapıdan olmasa da bacadan hanenin borcuna sızan, zaten satın alma gücünü düşüren dış borçlar da var. Kitlesel borçlandırmanın türlü kılıkları var. Hükümetlerin kamu hizmeti paketiyle oy isteyip özel şirketlere her bir yurttaşını borçlandırdığı köprüler misal, üzerine bir de doğa talan edilerek iki kez borçlandıran “garantili”........
© Evrensel
