Bin maçın ardından: Guardiola’nın futbolun başına açtığı işler
Geçen pazar Manchester City, Anfield’a gitti ve 3-0 kazandıkları maçta Pep Guardiola, Barcelona’nın 2007’de kendisine B takımının yedek kulübesini emanet etmesinden bu yana bininci resmî maçına çıktı. Bu 18 yılda onun geçirdiği fiziksel değişim ortada; futbolunki de öyle. Guardiola, bu sporun satırlarını yeniden yazarak bugün minik yaş gruplarından elit seviyeye kadar her tür ve koşuldaki takımın uyguladığı çözümler sundu ve birçoklarının imkânsız dediği “çemberin karesini alma” işini başardı: Oyuna romantik bir anlayıştan yola çıkıp doymak bilmez bir kazanan olmak.
“Çok seçkin oyuncuları çalıştırma şansına sahip oldum ve hâlâ sahibim,” diyor Guardiola. Ama onlarla birlikte —ve kimi anlarda belki onlara rağmen— kazanan bir figür olarak ortaya çıktı. Rakamlar bunu söylüyor: Bininci maça 715 galibiyet, 156 beraberlik, 128 yenilgi ve 40 kupayla geldi. Yönettiği maçların yalnızca onda birinden biraz fazlasını kaybetti ve 18 yıl sonra geçtiğimiz cuma günü, kendini daha da yenilmez gördüğü üç değeri not etti: “Adanmışlık, tutku ve işime duyduğum sevgi.” Kariyerine bakınca onu ön safta tutan bunları ve daha nicelerini saptamak zor değil.
Guardiola, 2001’de, Aziz Yuhanna gününde Celta Vigo’ya karşı oynanan maçın ardından Camp Nou’dan omuzlarda uğurlandı. Hayatının kulübünde bir takımın yedek kulübesine oturması altı yıl sürdü. “Bana fark etmezdi; bir minik, bir yıldız takımı da olurdu. Barcelona B’yi verdiler ve buna çok minnettarım,” demişti o zaman. Arkasında İtalya, Katar ve Meksika’da referans aradığı bir futbolculuk serüveni kalmıştı. Ve elbette, her daim, Johan Cruyff.
Ama o yine de her türlü kaynağa açıldı. Örneğin Serie A’da, notlar aldığı ve gazeteye yazdığı bir yazıda “İtalyan babam” diye andığı, eşi benzeri olmayan Carlo Mazzone’yle tanıştı. Bir röportajında Brescia’ya geldiği gün, Atalanta derbisi öncesi taraftara takdim edilirken Mazzone’yle nasıl tanıştığını anlatıyor: O öğleden sonra Mazzone, deplasman tribününün hakaretlerinden bıkmış, iki farkla geride götürdükleri bir maçı berabere getirirlerse kutlamayı kendisine küfredenlerin önünde yapacağını yüksek sesle ilân etmişti. Eşitlik gelince kendinden geçmiş gibi sahayı boydan boya geçmiş ve rakip tribünün önüne dikilmişti. “Benim teknik direktörüm bu mu olacak? Bütün maçlar böyle mi?” diye sormuştu Guardiola locada. Ama sonra, aralarında nadir görülen bir ahenk yakalamışlardı. “Daha oynarken bir antrenördü,” diye düşündüğünü yıllar sonra dile getirmişti Mazzone. Roma’daki Manchester United’a karşı ilk Şampiyonlar Ligi finalinde Guardiola eski hocasını maça davet etmişti.
İki yıl önce vefat eden Mazzone, eski öğrencisini tarif ederken hiç tereddüt etmemişti: “Futbola yapılabilecek en büyük hizmetlerden birini yaptı; güzel oynayarak da kazanılabileceğini kanıtladı.” Guardiola’nın Roberto Baggio’yla aynı sahayı paylaşmaktan çok keyif aldığı o Brescia’ya Mazzone son derece basit bir kural verirdi: Topa sahip ol, yerden oyna ve inisiyatifi ele al.
Guardiola, 2006 yazında İspanya Futbol Federasyonu’nun birinci ligden eski oyunculara açtığı bir kursta antrenörlük diplomasını aldı. Diplomayı cebine koymasından dört ay sonra, 35 yaşındayken kramponlarını astı. Kısa bir süre önce Arjantin’e gidip aralarında Cesar Luis Menotti ve Marcelo Bielsa’nın da bulunduğu isimlerle görüşmüştü;........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein