menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sırrı ile İhsan

79 1
08.05.2025

Sırrı Süreyya Önder’den kalan unutulmaz anılardan biri de cenaze namazının İhsan Eliaçık tarafından kıldırılmasıydı. Önder’in cenaze namazını, Önder’in vasiyeti ve ailesinin isteğiyle İhsan hocanın kıldırması, kendilerini Türkiye’nin ve İslâm dininin sahibi sananlara yapılmış “küstah” (elbette kendi itikatlarınca küstah) bir jestti; tam da Sırrı Süreyya’lık bir jest!

Ama o jest Türkiye soluna da bir şeyler söylüyor gibiydi. Bilindiği gibi Sırrı Süreyya Önder dini itikadı olan bir sosyalistti, İhsan Eliaçık da sosyalizme meyilli bir dindar. İkisinin orada buluşması Türkiye solunun dinle, daha doğrusu dindarlarla ilişkisine dair çok da zengin olmayan hafızasına ikonik bir imge ekledi; solu ilgilendiren tarafı bu.

Teorik bir tartışma olarak din değil, politik özneler olarak dindarlar, Türkiye’nin çözüm bekleyen yığınla sorununda rol oynayacak büyük sosyolojik gerçekliğidir. Ülke geleceği için konuşulan o en karanlık ihtimallerin önüne ancak, dindarları da kendi sorunlarına sahip çıkmaya devam etmekle geçilebilir. Demokrasinin kuruluşunda kitlenin işbaşında olması gerektiğini bilen herkes bunu kabul eder.

Siyasal solda duranlar, eksiksiz bir sekülerizmi benimsemek ve savunmak zorundadırlar, buna şüphe yok. Ama ezilenler, hakkı yenenler, umursanmayanlar, dinleri, kültürleri ve gelenekleriyle ezilendir, dinleri, kültürleri ve gelenekleriyle hakkı yenendir. Özellikle de bizim ülkemizde böyledir bu. Kaldı ki solun ezilen, hakkı yenen, umursanmayan dindarlarla ilişkisi dışsal bir ilişki değildir. Solun siyasal perspektifi, bütün ezme-ezilme ilişkilerine hâkimdir. Böyle olmakla birlikte, Türkiye solunun dindarlarla ilişkisi dediğimizde “Doktor’un Eyüp Sultan konuşması” gibi bir iki vaka dışında pek de fazla bir şey gelmiyor akla. Gittikçe koyulaşan bir "dindarlık atmosferi" içinde yaşadığımız şu günler bu eksikliği kaldıracak durumda değil.

Kendini tanımlarken dindarlığı vazgeçilmez bir kavram olarak kullanan siyasal iktidarın (kendi seçmen kitlesi de dahil) toplumla çelişik olduğu ve bu çelişkinin artık hiçbir şekilde gizlenemeyecek duruma geldiği muhakkak. Toplumsal muhalefetin de iktidara yönelik eleştirilerini bu çelişkinin gerçek sebepleri üzerinden, mesela ekonomi ve ekonomi yönetiminin ürettiği yoksulluk üzerinden, ya da mesela hukuk ve hukuk yönetiminin yarattığı adaletsizlik üzerinden yapması şüphesiz ki en makulüdür. Ama ülkeyi dindar atmosfere sokan AKP iktidarı, iktisadi alanda neo-liberalizmin en yırtıcı, politik alanda otoriterleşmenin en klişe uygulamalarını temsil etse de esasen bir kültürel harekettir. Zira AKP'nin iktisadi ve politik uygulamalarının neredeyse hiçbiri hiçbir zaman kendi seçmenine gerçek iktisadi ve politik içerikleriyle anlatılarak yürürlüğe konmadı, ifadede ve izahta daima kültürel argümanlar kullanıldı. Bunun başında da din geldi. Ezilenlerin, kendilerini ezen uygulamaların gerçek içeriklerini düşünüp tartmasının önünü kesen şey........

© Evrensel