Bir açıklama stratejik değişimi haber verir mi?
Tarihin belirli kritik dönemeçlerinde mümkündür. Gelişmeler, güç ilişkilerindeki olağanüstü değişim, yeni hayati gereksinimler ve taht kavgalarının seyri böylesi “karar anları”nı gündeme getirebilir. Gelgelelim Devlet Bahçeli’nin “TRÇ” formülasyonlu açıklamasıyla hiç de yeni olmayan bir tartışmaya yeniden sebep olmasında olduğu türden, Türkiye’nin kapitalist dünya sistemi ve emperyalist zincir içindeki konumuna dair tarihsel seyri değişime uğratacak bir durum, en azından henüz, söz konusu değildir.
Bahçeli, ABD ve İsrail’in Ortadoğu’daki stratejik politika ve hamlelerinin Türkiye’nin yayılmacı emelleriyle karşıtlık içeren özelliklerine; özellikle de ABD’nin SDG’ye ‘koruma sağlaması’ ve İsrail’in Kürdistan politikasına duyduğu tepkiyi, burjuva diplomasisinde kullanışlı bir tutumla dile getirmiştir. Bayar-Menderes yönetimindeki Demokrat Parti döneminden bu yana ‘Türk sağı’nın stratejik iş birliği politikasıyla bağlandığı Amerikan emperyalizmi ile “Köprüleri atacak” bir tutum beklentisinde olanlar vardıysa eğer, ciddi bir yanılgı içinde olduklarını görmeleri için, 80 yıla yaklaşan iş birliği sürecine bakmaları yeterli olacaktır. ABD ve NATO uşaklığında biçimlenmiş politik kimlikleriyle Sovyet ve Rusya düşmanlığında kararlılığı sürdürenler ise kaygılanacak bir durum olmadığını zaten biliyorlardır. Burjuva politikasında dost-düşman kavramı ve anlayışını belirleyenin çıkarlar olduğunu en iyi onlar bilirler. Bu “ilke” en bariz şekilde emperyalist şeflerin geçmiş dönem açıklamalarında da yer almıştır. Erdoğan’ın, Saray rejiminin şefi olarak Trump ile görüşmesi öncesinde ithal edilecek Amerikan mallarına gümrük vergisi indirimiyle yaptığı jest ve ABD ile stratejik müttefiklik vurguları, “devlet aklı” olarak flulaştırılıp yukarılarda bir yere mal edilen anlayış ve yaklaşımla uyumludur. “Yeni nesil savaş uçağı alma” çabası dahil,........
© Evrensel
