Sararıp solmak, reva mı bize?...
Son çeyrek asrı hakikaten öyle hızlı yaşadık ki…
Amiyane tabirle, vitesi beşten geriye hiç düşürmedik!
Küçükten büyüğe “milenyum çağının” hakkını vererek koştukça koştuk… Gittikçe gittik…
Şoför Şakir ile Abbas’ın hikayesi misali anlamsız bir yarışın içine soktuk kendimizi…
Dostluk, arkadaşlık ve akrabalık başta olmak üzere tüm ilişkilerimizde son sürat dolu dizgin yol aldık!...
O hıza menzil mi dayanır; neticede tüm yolları ve tüm ilişkileri bitirdik…
Şimdi, gittiğimiz çoğu yerde şaşkınlığımızı gizleyemeyip; etrafımıza “buraya nasıl geldik” diye sormadan edemiyoruz…
Yaptığımız bu “lüzumsuz ve kontrolsüz” hızın bir bedeli veya bir karşılığı olacaktı elbette!...
Ani irtifa kayıpları!... Ve bu ani düşüşlerin yarattığı içsel şoklar!...
Duraklarını iptal ettiğimiz o “ekspres” yolculuk esnasında, gerek ekonomik, gerek siyasi ve gerekse sosyal anlamda heybemize koyduğumuz ne kadar “değer” varsa bunların tamamını da hızla tükettik!... Bitirdik!...
Her şey cin çarpmışa döndü sanki… Yüksek hızın yarattığı panikle;
- Müslümanlığın şeklini şemalini bozduk!...
- Milliyetçiliği parçaladık…
- Sosyal demokrasiyi, özgürlüğü, barışı, adaleti ve insan haklarını ters yüz ettik…
- Ahlakı, erdemi bozuk para gibi harcadık!...
İnsan denilen varlığı, adeta bir top misali kucaktan kucağa atıyoruz!...
İstismar etmediğimiz, yozlaştırmadığımız daha ne kaldı bilmiyorum…
Ben yaşadığımız paniği, belediyenin,........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein