menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

DÜRZĺLER

6 0
12.09.2025

Dürzîlik, Fatımî Halifesi Hâkim-Biemrillah döneminde (996-1021) kendisine ulûhiyet isnad edilip, güya tüm dinlerin hükmünün kalktığı ileri sürülerekten halifenin ismine atfen veziri Hamza b. Ali tarafından ‘Hâkimiyye’ adıyla kurulan bir fırkadır. Aynı zamanda siyaseten Fatımî devlet ortamında, kültürel olarak da Şiî-İsmailî ortamında yeşeren aşırı (ğalî) Bâtınî özelliği ile de adından söz ettiren bir akımdır. Her ne kadar Dürzîlik kuruluşunda “Hâkimiyye” ismiyle ortaya çıksa da sonrasında değişik isimler altında da dikkatleri üzerine çeken bir fırkadır. Nitekim daha öncesinde Hamza’nın yakını ve daisi iken sonrasında mürtedlik ithamıyla damgalanan Anuş Tekin (Neştekin) ed-Dürzî’nin ateşli propagandist faaliyetlerine binaen kendi ismiyle müsemma ‘Dürziyye’ fırkası olarak da yaygınlık kazanmışlığı söz konusudur.

Şu da var ki, Dürziyye mensupları her ne kadar kendilerini Arap kökenli olarak lanse etseler de gönül verdikleri “İsmailî-Bâtınî-Ğalî” akımının arka perdesinde Maniheizm, Zerdüştilik, Yeni Eflatunculuk, Helenizm, Gnostisizim ve Doğu Hıristiyan mezheplerinden harmanlanmış inanç sistemlerinin esintilerinden üzerlerine sirayet eden öğretilerinin etki izleri vardır. Nitekim kökü dışarda bu sapkın akımın kurucusu Muhammed b. Nusayr en-Nemirî, İslam akaidi ile taban tabana zıt “hülul, ittihad, tenasüh” üçlü sacayağı üzerine dayanak teşkil eden kavramlarla etrafında küçük bir halka da oluşturabilmiştir.

İşte kökleri kuruluşundan çok daha önceki devirlere dayanan bu akımın Dürziyye mensuplarına göre; Hâkim-Biemrillah altıncı Fatımî halife olarak devletinin başına geçtiğinde adına ‘Keşf dönemi’ diye nitelendirdiği yeni bir dönemin eşiğine gelindiğini muştulamak gayesiyle kendisinin bizatihi etrafa davetçiler gönderdiği yönünde bir görüş ileri sürerler. Güya bahse konu olan bu Keşf döneminde hak ve hakikatin zuhur edeceğini, tevhidi bilginin asıl hakikatinin bu davaya kendini adayacak olanlara zahir olunacağıdır. Böylelikle bu iş için Seleme b. Abdülvehhab kolları sıvayan ilk seçilmiş seçkin taifeden olup hemen ardından Muhammed b. Vehb, onun ardından da İsmail b. Muhammed seçkin seçilmişler taifesine dâhil olurlar. Böylece her biri seçkin zatlar sıfatıyla gittikleri yerlerde ardı ardına 7 yıl aralıklı sürelerle irşad faaliyetlerinin ön hazırlığına koyulurlar da. Derken toplamda 21 yıl süren ön hazırlık devresinin irşad faaliyetleri olgunlaşıp tamamlandığının kanaati kendilerinde hâsıl olduğunda, Fatımî Halifesi Hâkim-Biemrillah artık düğmeye basıp yıllar öncesinden işaret ettiği 30 Mayıs 1017 yılının bir perşembe gününün akşamında yeni dönemin başlayacağını muştulayan bildiri mahiyetinde dağıttığı ilanı kendi halkına şöyle duyurur:

-“Emin olunuz ki Müminlerin Emiri size has irade vermiş, sizi gerçek inanışlarınızı gizleme sıkıntısından kurtarmıştır. Müminlerin Emiri gerçek niyetini size açıklayarak işlediğiniz hataları bağışlamıştır. Artık bundan sonra insanoğlu için bir nizam olacak ve ilahi hikmet geleceğe hüküm olacaktır…

Böylece gün batımı akşamında Hamza b. Ali Dürzîlik harekâtının bir doğal lideri ismi olarak duyurulmuş olur da. Her ne kadar bazı kaynaklarda Hâkim-Biemrillah’ın ulûhiyetini ilan edip etmediği hususunda farklı görüşler ileri sürülse de sonuçta onun hilafetin başına geçtikten kısa bir zaman sonra ileriye yönelik işaret ettiği müjdeleyici beyanlarının etkisiyle fırkalaşan bu akımın müntesiplerince kendisine ulûhiyet isnat edildiği gerçeğini değiştiremeyecektir. Nitekim Dürziyye mensubu Hasan b. Haydara el-Fergani ulûhiyet fikrini ilk yayan isim olarak adından söz ettirip, güya Hâkim-Biemrillah’ın bedenine (hâşâ) Yüce Allah’ın hulûl eylediğini dair sapkın fikriyatını Kahire’ye gelip yaymaya çalışır da. Ancak, Sen misin fani olan bir insana ulûhiyet isnad eden, bu tür sapkın fikirlere tahammülü olmayan bir kişi tarafından 1018 yılı itibariyle öldürülmekten kendini kurtaramayacaktır. Yine de bir insan öldürülme pahasına da olsa bu tür sapkın fikirleri yaymaya hele bir görsün, ömür boyu onca ektiği fitne fücur tohumları öldükten sonra da filizlenip dal budak salabiliyor.

Bir diğer Hâkim-Biemrillah’ın ardından onun ulûhiyetini yaymak için kolları sıvayan isimlerden biride Buharalı Türk Muhammed b. İsmail Anuş Tekin ed-Derezi’dir. Öyle ki o da Hâkim-Biemrillah’ın sağlığında Kahire’ye gelip onun ilahlık iddiasını destekleyenlerin başında gelen isim olmanın yanı sıra bu amaç doğrultusunda kitap yazmayı da ihmal etmez. Onun gayretini yerinde gören Hâkim-Biemrillah, mahiyetindekilere Buharalı Türk Anuş Tekin’in kitaplaştırdığı fikirleri can kulağıyla dinlemelerini ve kabul etmelerini telkin eder, ancak ne var ki onun fikirleri ahali nezdinde tepkiyle karşılanacaktır. Bu gösterilen tepkiler üzerine Hâkim-Biemrillah’ın emri üzerine Şam’ın Vaditteym’e gitmek zorunda kalıp kitaplaştırdığı ulûhiyet fikirlerini yerleştiği bu topraklarda yaymaya koyulacaktır. Hani huylu huyundan vazgeçmez ya, aynen buralarda da hızını alamayıp kınında duramaz mizacıyla bu kez kendi kendine yol gösterenlerin efendisi anlamına gelen “seyyidü’l-hadim” olduğunu ilan edecektir. Hatta daha da hızını alamayıp buralarda kendisinin Hamza’nın yerine tayin edilen imam olduğu davasını güdüp bu hususta ahaliyi ikna için çaba sarf etmeyi de göze alır. Fakat onun kendi kendini ‘imam’ konumunda........

© Enpolitik