Bir tuşla direniş dünyayı değiştirir mi?
Eskiden boykotlar genelde resmî kanallar üzerinden yapılırdı. Mesela Güney Afrika, ülkedeki ırkçı rejimin uygulamaları nedeniyle 1964’ten itibaren Olimpiyat Oyunları’na kabul edilmedi. 1980’de Sovyetler Afganistan’ı işgal edince aralarında Türkiye’nin de olduğu 60’tan fazla ülke Moskova Olimpiyatları’na katılmadı. O zamanlar dünyada zaten 150 civarında ülke vardı. Ardından Sovyetler de 1984’teki Los Angeles Olimpiyatları’na katılmama kararı aldı. Gerçek etkilerini ölçmek zor olsa da bu boykotların hem Güney Afrika’da ırk ayrımcılığının bitmesinde hem de komünizmin yıkılmasında etkisi olduğu iddia edilir.
Sosyal medya icat olduktan sonra toplumsal ölçekte koordinasyon sorunu ortadan kalktı ve boykotlar da özelleşti. Eskiden filanca bakanlığın vermesi gereken kararları artık sosyal medya algoritmalarının öne çıkardığı içerikleri okuyan bireyler verebiliyor. Bazen de bu bireylerin reaksiyonlarından endişe eden şirket yöneticileri. 7 Mart günü yazdığım gibi bu süreçte dönüm noktası COVID-19 pandemisi oldu. Evine hapsolup yalnızlaşan herkes sosyal medyaya sardırdı. Leninizmin yüzyıl sonraki formu olan “sosyal medya linci” kurumsallaştı. Birbirimizden izole oldukça karşımızdakinin yüzüne söyleyemeyeceğimiz şeyleri lince gidecek şekilde sosyal medyadan söylemenin normal olduğuna karar verdik.
Sosyal medyadaki ilk büyük boykot akımı, COVID-19’un ilk senesinde, siyahi genç George Floyd’un polis tarafından öldürülmesiyle başladı. Salgının yavaşladığı yaz aylarıydı. ABD’de sokaklar birbirine girdi. Öyle ki gösterilerde........
© Ekonomim
