Yerli marketler, uluslararası birer zincire dönüşebilir mi?
Mustafa BAŞAR
Yönetim Danışmanı
* Bir kişinin vizyonu ve liyakati, şirketleri olduğu kadar sektörlerin de kaderini değiştirebiliyor. Market zincirlerinin tarihi, sanayi devriminin tetiklediği girişimcilik ruhu ve özel mülkiyetin korunmasıyla şekillendi.
* Dünyanın ilk perakende zincirlerinden bugüne, hukukun ve girişimciliğin gücüyle yerel markalar küresel devlere dönüştü. Geçmişten bugüne örnekler, Türkiye’deki yerli market zincirlerinin de doğru liderlik ve sistemlerle uluslararası başarı yakalayabileceğini gösteriyor.
Genç bir üniversite öğrencisi olduğum yıllardan beri bilimsel çalışmaktan, gerçek verilere dayalı araştırma ve planlama yapabilen sistemler kurmaktan yana oldum; sorumlu olduğum her alanda bu yaklaşımla çaba sarf ettim. Bu yaklaşım, elbette bir kimya mühendisinden beklenen bir tavır ve hayata bakış şekli olabilir. Ancak işin aslı, daha eski yıllarda henüz orta öğrenim tahsili görürken edinmiş olduğum bir düşünce beni bu yöne sevk etti. Evet, yaklaşık otuz senedir aynı fikre sahibim; toplumlar, devletler, ordular ya da şirketler açısından bana göre durum halen aynı; bir kişi değişir, her şey değişir! Yetki ve güç sahibi kişinin yetenekli, bilgili ve ahlâklı, yani “liyakat sahibi” bir lider olması durumunda elbette ulaşılan sonuç veya elde edilen netice olumlu olacaktır; peki ya tersi olursa? İşte bu sonuçları facia olabilecek kadar olumsuz ihtimale mahal vermemek için, yıllardır sistem kurmaktan yana oldum.
Konu başlığımızla ilgili önceki yazımızda insanlık tarihi kadar uzun olan ticaret tarihi içerisindeki perakendeciliğin ve özellikle “zincir mağazacılığın” aslında çok da eski zamanlara dayanmadığını, çünkü yoğun hacimli üretim ve mal arzının zaten endüstri devrimi sonrasında kurulan fabrikalarla başlamış olduğunu vurgulamıştık. Bireysel çabaları ve girişimci ruhlarıyla değişime neden olmuş, perakende tarihine damgasını vurmuş kişileri tanımadan ve kurdukları şirketleri bilmeden sektörün gelişimi kavranamaz.
Britanya’da ticaret yaşamının zenginleşmesi ve iş dünyasının yükselişi aslında “hukuk” ile oldu! Çünkü mahkemeler farklı tarihlerde, farklı şehirlerde, farklı vakalarda özel mülkiyet lehine arka arkaya kararlar almıştı! Mülkiyet haklarının sıkı bir şekilde korunması, ülke genelinde girişimci ruhun yükselmesine sebep oldu! Büyük Britanya (bugün olduğu gibi) kraliyet ile yönetiliyordu; üstelik doğuştan aristokrat ve asil unvanlara sahip kişiler de vardı. Ancak yeterince çalışıp, bir şeyler üreten veya mal alıp satan, sermaye biriktirebilen her bir kişi isterse krallar gibi yaşayabilirdi! Çünkü hukuk sistemi özel mülkiyet haklarını koruyordu. Bu olumlu atmosfer, 18. yüzyılda İngiltere’deki müteşebbis sayısını o dönemde yeryüzünde başka hiçbir ülkede örneği olmayan şekilde hızla artırdı. İlk “ticari olarak satılan” buhar makinesi İngiliz mühendis Thomas Savery tarafından 1698 yılında İngiltere’de geliştirilip, 1700’lü yıllarda İngiliz pazarına sunulduğu için, doğal olarak ilk fabrikalar da İngiltere’de kuruldu. Buharla çalışan makineler özellikle tekstil sektöründe kullanılmıştı. Üretim dışında “ulaşım” alanında da devrim yaratan buluş, İngiltere’de demir yolu ağının hızla büyümesine imkân vermişti. Buharlı trenlerin sayısı arttıkça ulaşım ve iletişim kolaylaşıyordu. Bu durumu muazzam bir fırsat olarak gören Henry Walton........© Ekonomim
