menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Padişahlık mı Cumhuriyet mi?

10 0
29.10.2025

-TBMM açılışı..

Belki de yüz yıldır başlıktaki bu sorunun cevabı aranıyor. Aslında verilecek cevap, meseleyi hangi ölçülere göre (Adalet, özgürlük, Millî egemenlik, dinî değerler, yönetim biçimi, kalkınma, halkın refahı, kültürel devamlılık, sosyal düzen vs.) değerlendirmeye bağlı bir soncu içinde taşıyor. Malum niyet ve bakış açısı, eşyanın bile mahiyetini değiştirir.

Gelin isterseniz meselenin daha iyi anlaşılması için padişahlık (Monarşi) ve Cumhuriyet arasında bir karşılaştırma yapalım.

Padişahlık (Monarşi) dediğimiz yönetim biçiminin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: “Devletin başı hanedandan gelen padişahtır; makam veraset yoluyla geçer. Halkın yönetime doğrudan katılımı yoktur. Siyasi bir kurum olan Halifeliğe dayalı dini ve geleneksel meşruiyet ön plandadır. Kararlar genellikle merkeziyetçi biçimde alınır. Padişahların dediği tartışılmazdır.”

Padişahlığın, “Kriz dönemlerinde güçlü liderlik ve istikrar sağlaması, tarihî süreklilik ve kültürel bütünlüğü koruması” bazı avantajlarının var olduğu söylenebilir.

Ancak, “Halkın iradesi yönetimde temsil edilmemesi, kötü bir padişahın tahta geçmesinin büyük felaketlere yol açabilme ihtimali, yeniliklere kapalı olma eğilimi vb.” dezavantajları da vardır.

Cumhuriyet denilen yönetim biçiminin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

Cumhuriyet, milletin millet tarafından yönetilmesi rejimidir. Cumhuriyet sisteminde yönetim anayasa, hukuk ve seçim üzerine kuruludur. Devleti yönetecek kişiler halkın seçimiyle iş başına gelir. Egemenlik milletindir. Güçler ayrılığı yasama, yürütme, yargı ilkesiyle denge ve denetim sağlanır. Basın hürdür ve kamu adına denetleme yetkisini kullanır. Zamanı gelince yeni seçimler yapılır ve yeni yöneticiler seçilir.”

Cumhuriyet yönetiminin, “Halkın iradesi yönetime doğrudan yansıması, eşit vatandaşlık ve özgürlüklerin ön planda olması, bilim, eğitim ve yenilik alanında ilerleme için daha elverişli alan oluşturması vb.” avantajları vardır.

Ancak Cumhuriyet rejiminde, “Seçimlerle birlikte popülizm ve istikrarsızlığa alan açması, ehliyetsiz yöneticilerin bazen çoğunluk oyu ile seçilmesi vb.” gibi dezavantajları da vardır.

Aslında padişahlık ile ve cumhuriyetin karşılaştırılması meselesini şöyle özetlemek mümkündür:

Eğer ülkede istikrar, gelenek ve otorite istiyorsan padişahlık (Monarşi) iyidir. Eğer ülkede özgürlük, eşitlik, halk iradesi ve kalkınma istiyorsan Cumhuriyet rejimini tercih etmelisin.”

Meseleyi Osmanlı ve Türkiye özelinde değerlendirdiğimizde şu sonuca varmak mümkündür:

Osmanlı’nın bazı dönemlerinde padişahlık ülkenin kalkınmasına yararken özellikle duraklama ve gerileme dönemlerinde padişahlık sistemi büyük problemler çıkarmış ve Osmanlı’nın çöküşüne sebep olmuştur. Cumhuriyet ise, bu çöküşün ardından ülkeyi yeniden küllerinden ayağa kaldırmak için bir avuç fedakâr insanın önderliğinde milletin iradesiyle kurulmuş bir sistemdir.”

Osmanlı’da padişahlığın sürdürülemez hale geldiği tarihi bir gerçektir. Yönetim zafiyeti ve hanedanın zayıflaması, sonucu kötü etkilemiştir. Osmanlı’nın son yüzyıllarında başa geçen padişahların genellikle devlet tecrübesinden uzak olmaları, bu sonuca itmiştir. 19. yüzyılda tahta çıkan Abdülaziz, V. Murad, II. Abdülhamid, V. Mehmet Reşat, VI. Mehmet Vahdettin gibi birçok padişah, çocuk yaşta ya da uzun süre sarayda kapalı yetişmişti. Bu durum, devletin karar alma mekanizmasını zayıflattı.

Osmanlı’daki merkeziyetçi yapının, dünyadaki gelişmelere ayak uyduramaması Osmanlı’nın gerilemesine sebep olmuştur. Avrupa sanayi devrimini yapıp, anayasal sistemlere geçerken, Osmanlı’da ise hâlâ tek merkezden yönetim ve mutlak otorite hakimdi. Bu yapı, modern ordu, ekonomi ve hukuk düzeni kurmayı zorlaştırdı.

1876’da I. Meşrutiyet ilan edildi, padişah yetkileri sınırlanmak istendi. Ama II. Abdülhamid, 1878’de Meclis-i Mebusan’ı kapatarak istibdat dönemini başlattı. Bu baskıcı yönetim, özellikle aydınlar arasında büyük tepki doğurdu.

Devletin gelirleri borç faizlerine gitmeye başladı. 1881’de Duyun-u Umumiye kurularak, Osmanlı’nın gelirleri Avrupalı alacaklıların denetimine geçti. Bu da bağımsızlığı ciddi biçimde zedeledi.

Balkanlar, Kuzey Afrika, Orta Doğu’daki toprakların çoğu kaybedildi. 1912–1918 arasında Balkan, Trablusgarp ve I. Dünya Savaşları, Osmanlı’yı tamamen çökertti. Sonuçta ülke işgal edildi ve padişahlık, ulusal bağımsızlığı koruyamaz hale geldi.

Namık Kemal, Mithat Paşa, Ziya Gökalp, Enver Paşa, Mustafa Kemal vb. yeni nesil Osmanlı aydınları artık “millet egemenliği” fikrini savunuyordu. Halkın yönetime katılmadığı, tek kişinin söz sahibi olduğu bir düzen meşruiyetini kaybetti.

Netice itibariyle padişahlık artık yürütülebilir devlet anlayışına, millî bağımsızlığa ve halk iradesine cevap veremiyordu. Sonunda yıkılma ile karşı karşıya kaldı. 1922’de padişahlık (saltanat) kaldırıldı, 1923’te Cumhuriyet ilan edildi.

Cumhuriyet ile birlikte “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” ilkesiyle, yönetim hakkı tek kişiden halka geçti. Bu, belki de Türk tarihinin en köklü siyasi dönüşümüdür.

Hukuk akla ve eşitliğe dayanan kanunlara bağlandı. 1926’da kadın-erkek eşitliği sağlandı. Kimse “soyuna, inancına ya da sınıfına göre” ayrıcalıklı olmadı.

Medreseler kaldırılıp karma ve ücretsiz eğitim getirildi. Okuryazarlık oranı hızla arttı. Üniversiteler modern bilim anlayışına göre yeniden düzenlendi.

Kadınlar seçme ve seçilme hakkını birçok Avrupa ülkesinden önce kazandı. Toplumda kadının kamusal hayata katılımı büyük ölçüde........

© Dikgazete.com