menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Vitrini kırmak

23 0
02.11.2025

Günümüzde insan, artık acısından çok, imajıyla meşgul. Aynaya bakmak yerine kameraya dönüyor; kendine yaklaşmak yerine, kendini sahneliyor. ‘Kendini sev’, ‘Önce sen’, ‘Sana iyi gelmeyeni bırak’ gibi cümleler, bireysel farkındalığın değil, kültürel bir komutun dili haline gelmiş durumda.

Bu çağrılar, kişiye kendini bulmayı değil, kendini paketlemeyi öğütlüyor. Derinleşmek yerine parlatmayı, dönüşmek yerine haklı kalmayı… Ve belki de en tehlikelisi: zayıflığı, kırılganlığı ve çelişkiyi görmezden gelmeyi.

Öz-şefkatin dilini konuşuyoruz ama ruhunu kaybediyoruz. Çünkü gerçek öz-şefkat, rahatlatıcı sözlerde değil, insanın kendine, eksiklerine ve ilişkilerine cesaretle bakabilme gücünde gizlidir. Ve bu güç, alkışla değil, yüzleşmeyle büyür.

Modern çağ bireye ‘Kaç’ diyor – sorumluluktan, zorluktan, acıdan. ‘Sana iyi gelmeyeni bırak’ sözü, başta sağlıklı bir farkındalık çağrısı gibi görünse de zamanla her zorluktan uzaklaşmanın bahanesi haline geldi. Oysa hayat, yalnızca bize iyi gelenlerden ibaret değildir.

Zor ilişkiler, çatışmalar, hayal kırıklıkları… Bunlar gelişimin keskin virajlarıdır. Psikanalist Donald Winnicott, olgun benliğin hayal kırıklığıyla başa çıkabilme kapasitesi olduğunu söyler. Gerçek yetişkinlik konforun değil, yüzleşmenin, sorumluluğun ve direncin alanında filizlenir.

Bu bağlamda değerlendirildiğinde, öz-şefkat kendini sürekli onaylamak değil, kendine dürüst olabilmektir. Acıya bakabilmek, kendine tanıklık edebilmek ve tüm bunlarla kaçmadan kalabilmektir.

‘Kendine dönmek’ kulağa huzurlu bir çağrı gibi gelir. Fakat bu ifade, günümüzde çoğunlukla içi boş bir etikete dönüşmüş durumda. Gerçek içsel farkındalık, konfor alanında değil, insanın kendi iç çatışmalarıyla yüzleştiği yerde başlar.

Ne yazık ki kişisel gelişim kültürü, ‘Kendine dön’ söylemini derin bir farkındalık çağrısından çok, yüzeysel bir rahatlama reçetesine dönüştürdü. İnsan, kendine yaklaşmak yerine kendinde oyalanıyor. Oysa gerçek içsel dönüşüm, huzur arayışıyla değil, huzursuzluğu dürüstçe göğüsleyebilmekle başlar. Çünkü insan yalnızca konforlu alanlarında değil, kendi iç karanlığında da kendisiyle karşılaşabilir.

Öz-şefkat, sadece iyi hissetmek değil, hataları, çelişkileri ve eksiklikleriyle birlikte kendine dürüstçe bakabilmektir. Bu, kendini avutmak değil, kendini anlamaya cesaret etmektir. Öz-şefkat, ‘Ben zaten yeterliyim’ demek yerine, ‘Ben eksiklerimle de bir bütünüm’ diyebilme olgunluğudur. Öz-şefkat bir içe kapanma........

© Diken