menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Dilsiz bir ülkenin çığlığı

26 0
07.05.2025

Türkiye bugün yalnızca mutsuz değil, zihinsel olarak dağılmış, duygusal olarak taşkın, ruhsal olarak paramparça bir ülkeye dönüşmüş durumda. Sokakta bir bakış, sosyal medyada bir yorum, trafikte bir korna sesiyle infilak eden insanlar, bastırılmış bir öfkenin, derinleşmiş bir yorgunluğun taşıyıcısı. Bu tablo bireysel bozukluk değil, bir toplumun kolektif bilincinde çatırdayan fay hatlarının görüntüsü.

Gündem hızla değişiyor ama hissettirdikleri hep aynı; korku, yılgınlık, öfke. Travma, artık istisnai bir hâl değil, gündelik hayatın kalbine yerleşmiş yeni norm. Türkiye’nin içine çekildiği bu ruhsal çöküş, psikolojinin temel kavramlarıyla okunduğunda gerçek anlamını buluyor. Çünkü yaşadığımız şey sadece politik ya da ekonomik bir kriz değil, ruhun anatomisini bozan, zihinle bedenin bağını koparan derin bir sarsıntı.

Travma, olağandışı ve tehdit edici bir olayın ardından zihinde ve bedende açılan bir yaradır. Amerikan Psikiyatri Derneği’ne göre bu yara, bireyin ya da toplumun güvenlik algısını ve işleyişini bozar. Ancak Türkiye’de bu yara artık kabuk bağlamıyor. Depremler, ekonomik çöküşler, siyasi baskılar, adaletsizlikler birbirini izliyor. Krizin biri bitmeden diğeri başlıyor; toplum, sürekli sallanan bir zeminde yaşamaya çalışıyor.

Judith Herman’ın tanımladığı ‘kompleks travma’, bu topraklarda artık istisna değil, norm. İnsanlar, acıya değil, onun tekrarına karşı duyarsızlaşıyor. Kadın cinayetlerine ‘Yine mi?’ tepkisiyle bakanlar, kalabalık içinde sessizce yürüyenler, bu donukluğun dışavurumu. Ruh, ardı ardına gelen darbeler karşısında iyileşmekten vazgeçmiş bir beden gibi davranıyor; hissediyor ama kıpırdayamıyor.

Martin Seligman’ın ‘öğrenilmiş çaresizlik‘ kavramı, bu ruhsal felci açıklar. Sürekli çabalayıp hep aynı sonuçla yani başarısızlıkla karşılaşan birey sonunda mücadeleyi bırakır. Türkiye’de milyonlarca insan, ‘Nasıl olsa hiçbir şey değişmez‘ düşüncesiyle yaşamaya alıştı.

Bu ruh hâli, Franz Kafka’nın ‘Dava’ romanındaki Joseph K.’ninki gibidir; neden yargılandığını bilmeden sistemin içinde çırpınır. Çaresizlik zamanla........

© Diken