İlke mi, kural mı?
Yazıda en temel ilkelerden biri, Memet Fuat’ın deyişiyle ‘anlamın duralamadan, ikinci bir okumaya gerek duyulmadan algılanmasıdır’. Şu cümleye Memet Fuat’ın ‘en sıcak yasa’ dediği bu ilkeyle bir bakalım:
“Antik dönemde insana atfedilen siyasi doğa … oturmuş bir birlik içinde kendi kendini yönetmeye, insanın özgürlüğü ve tamlığa ulaşma kapasitesinin siyasi hayat içinde konumlandırılmasına gönderme yapıyordu.”
Anlayamıyorum. İki kere bile okuyunca anlayamadığım şey şu: ‘insan özgürlüğü-nün ve tamlığa ulaşma kapasitesi-nin‘ mi, yoksa ‘insan özgürlüğün-e ve tamlığ-a ulaşma kapasitesinin’ mi?
‘Ayşe ve Ahmet’in babası’ deyince anlamak kolay. Hoş bu basit cümlede bile o kadar kolay olmayabilir: Ahmet’in babası ve Ayşe’den de söz ediliyor olamaz mı? Ama bağlamdan hemen anlarız neyin ne olduğunu, ‘Ayşe’yle Ahmet’in babası’ dendiğinde.
Yukarda verdiğim cümlede bağlamdan da anlaşılamıyor. O cümleyi bir kitaptan aldım: Halkın Çözülüşü – Neoliberalizmin Sinsi Devrimi, Wendy Brown, Çeviren: Barış Engin Aksoy, Metis Yayınları. Çevirmenimiz Barış Engin Aksoy (birkaç kılçık hariç iyi bir çeviri, rahat anlaşılır bir Türkçe) bu tamlamaları / söz öbeklerini hep böyle kullanıyor. Bir örnek daha vereyim:
“Son yıllarda kemer sıkma önlemleri ve özelleştirmeye karşı düzenlenen protestoların kafa tuttuğu düzen budur.”
Burada pek karışıklığa yol açmıyor: Protestolar kemer sıkma önlemlerine ve özelleştirmeye karşıdır. Kimileri böyle kullanır, gramer olarak yanlış da değil, ama ben genellikle tamlamanın her iki parçasındada eki kullanıyorum, karışıklığa yol açmasın diye -kimi zaman da vurgulamak için.
Dilbilgisi kurallarına uygunluk bir metni iyi, güzel, doğru kılmadığı gibi, anlaşılır olmasını da garantilemiyor. Bu demek değil ki dilbilgisi kurallarını gözardı edelim. O kurallar yazmak, okumak kolaylaşsın, ortak bir dil oluşsun diye var. Ama kurallar değişebilir, değişiyor zaten. Melih Cevdet şöyle diyor:
“Kurallar zamanla canlı dil yönünde değişikliğe uğrar. Tersini düşünmek dile gem vurmak,........© Diken
