Haber mi şov mu?
“Ben televizyon haberciliği sunumunda iyi olduğumu düşünüyorum” diyen Fatih Portakal hurma olduğunu iddia etse daha inandırıcı olurdu.
İzleyen ikinci cümlesi de farklı değil:
“Televizyon haberciliği konusunda hem iyi hem de kurallara bağlı bir yayın yaptığımı düşünüyorum.”
Üç beş ay oluyor galiba, Fatih Portakal’ın bülteninde şöyle bir şeye rastlamıştım: Konu neydi hatırlamıyorum, belki fındıkla ilgili bir şeydi, bazı lakırdılar ettikten sonra kameramanına aşağıyukarı şöyle seslendi: “Ya Ahmet, Giresunluydun sen di mi, söyle bakalım nasıl oluyor?..”
Bu mudur iyi haber sunmak? Haber sunma kurallarına bağlı kalmak bu mudur?
Bir örnek için You Tube’a girip önüme çıkan ilk videoya baktım, Sözcü TV 16 Eylül 2024 anahaber bülteni. Oradan Fatih Portakal’ın bir sunumunu sunayım:
“Hüda-Par’dan bahsedicem. Hüda-Par’da Zekeriya Yapıcıoğlu, ha görüşünü dile getirebilir, ona ben hiçbir beis görmüyorum, katılmıyorum, çünkü gücü eline geçirdiğinde rejimi değiştireceğini biliyorum Hüda-Par’ın. Çünkü Hizbullah çizgisinden gelen İslam, cihatçı bir örgütten bahsediyoruz. Özü bu, değişmez de.”
Böyle haber sunulamaz. Ne cümle cümle, ne bilgi bilgi, yeri yok ama ne de yorum yorum… Beis görmüyormuş. Sen kimsin? Senin ne düşündüğünden bize ne? Bugünün haberlerini sunmak için oradasın sen. Şahsı üzerine kurulu değer yargıları, kanaatler, kararlar. Kahve muhabbeti düzeyi bundan aşağı değildir.
Aynı bültende bir habere de şöyle giriyor Fatih Portakal:
“Bir ülkede hala daha aynı noktadaysak bay bay demek gerekiyor bu AKP iktidarına. Çünkü diplerde yaşatıyorsunuz bizi, bay bay deme zamanı çoktan geldi de geçiyor.”
Haber sunma kurallarına uyuyor mu bu? Nedir bu kurallar? Bu, AKP iktidarına bay bay deme zamanının geldiğini düşünen seyircilere seslenebilir sadece. Onların da hepsine değil. Seslendiklerini de bilgiyle donatmaktan ziyade dolduruşa getirmek üzerine kurulmuş bir dil bu.
Yıllardır söylenip durdu, AKP iktidarı hem icraatıyla hem de bu işi büyük bir maharetle yapan Tayyip Erdoğan’ın ağzıyla ‘kamplaştırdı’ toplumu. ‘Muhalif’ medya bu kamplaşma tuzağına balıklama atladı, iktidarın ekmeğine yağ sürdü, yağ miktarını da giderek arttırdı. Tabii ki iktidarın işine yaradı bu durum; ‘benim’ dediği ‘yüzde 50’sini neredeyse beton mukavemetinde birarada tuttu bu sayede. ‘Yandaş medya’ dilinin simetriği palazlandı ‘muhalif medya’da da. Sadece muhalif tv kanalları değil, gazeteler de ‘yandaş’ dilini kullanmaya başladı. Mesela Yeni Şafak da, Cumhuriyet de “İşte o kafa” başlığıyla haber sunuyordu.
Karşıdakine nefret kusan bu dilin doğrudan sonucu, ortak zeminin, diyalog-konuşma-haberleşme-tartışma dilinin yokedilmesidir. Öyle de oldu. Bir ortak zemin bulunmayınca iktidar, elindeki medya imkanlarını sonuna kadar kullanarak yalanlarını yaydı, benimsenmesini sağladı. Bunları iştahla yutan ‘yüzde 50’ye bu kamplaşmış dille herhangi bir gerçek, bir yalanın doğrusu anlatılamazdı, anlatılamadı. ‘Muhalif medya’nın bu fanatik dille söyledikleri ‘Tayyip Erdoğan’ın yüzde 50’si’ni perçinledi. (Her şey bu mekaniklikte çalışmıyor kuşkusuz, karmaşık bir mesele bu ama şimdi konumuz bu.)
Tayyip Erdoğan ve AKP........
© Diken
