menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yarım Kalan Bir Hayatın Sessiz Yankısı, Ertoğrul Cavid

9 0
19.10.2025

Tarih boyunca, insanlık kültürüne yön veren dâhilerin çoğu, ne yazık ki uzun bir ömür sürememiştir. Sanki hayat, dehalara karşı daha acımasız davranır. Henüz potansiyelinin zirvesine ulaşamadan aramızdan ayrılan birçok büyük isim, Azerbaycan kültür tarihinin hüzünlü sayfalarında yer alır. 30 yaşında hayata veda eden Mikayıl Müşfig, yalnızca 34 bahar yaşayan Cefer Cabbarlı, 23 yaşında ömrü yarım kalan Asef Zeynallı bu listenin en bilinen simaları arasındadır. Aynı acı kaderi paylaşan bir başka önemli isim ise, kısa yaşamına rağmen derin izler bırakmış olan Ertoğrul Cavid’dir.

Ertoğrul Cavid, 22 Ekim 1919 tarihinde dünyaya gelmiş, 14 Ekim 1943’te, henüz 24 yaşında hayatını kaybetmiştir. Doğumu da, ölümü de sonbahara – doğanın yavaş yavaş solgun renklere büründüğü, yaprakların usulca yere düştüğü mevsime denk gelir. Tesadüf müdür bilinmez, fakat Cavid ailesinin kaderi de bu melankolik mevsime yazılmış gibidir. Besteci Raşid Şefeg’in de ifadesiyle, “Ekim ayı Cavidler ayıdır.” Çünkü Ertoğrul’un kız kardeşi Turan Hanım 2 Ekim’de, Ertoğrul 22 Ekim’de, büyük şair Hüseyin Cavid ise 24 Ekim’de doğmuştur. Ne var ki, bu ay sadece doğumların değil, aynı zamanda büyük bir kaybın – Ertoğrul’un erken ölüm tarihidir.

Ertoğrul Cavid, yalnızca kısa yaşamıyla değil, çok yönlü entelektüel ve sanatsal kimliğiyle de dikkat çeken bir isimdir. Müzikolog, besteci, yazar, çevirmen, dramaturg, ressam ve şair olarak; hem teorik hem de pratik düzeyde kültürel üretimlerde bulunmuş, ardında kayda değer bir miras bırakmıştır. Onun yaşamına bakıldığında, sadece başardıkları değil, aynı zamanda zaman yetseydi gerçekleştirebileceği şeyler de hayal gücünü zorlar niteliktedir.

Bu çok yönlü gelişimin şüphesiz en önemli kaynaklarından biri, Ertoğrul’un yetiştiği aile ortamıdır. Babası, Azerbaycan edebiyatının simge isimlerinden Hüseyin Cavid, sanatın yalnızca bir ifade biçimi değil, aynı zamanda bir yaşam tarzı olduğunu oğluna daha çocuk yaşta aşılamıştı. Öte yandan, dedesi Molla Abdullah Şahtahtlı (Rasizade), döneminin önemli mersiyehanlarından ve mugam ustalarındandı. Bu entelektüel ve sanatsal zemin, Ertoğrul’un ruhunda derin bir iz bırakmış; onun estetik algısını ve düşünsel derinliğini şekillendirmiştir.

Ancak tüm bu potansiyel ve parlak başlangıçlara rağmen, kaderin hükmü ağır olmuş; Ertoğrul Cavid’in ömrü, büyük hayalleriyle birlikte yarım kalmıştır.

Azerbaycan kültürü, Ertoğrul Cavid’in şahsında yalnız genç bir yeteneği değil, aynı zamanda çok boyutlu bir sanatçıyı kaybetmiştir. Halk yazarı Anar’ın şu sözleri, bu kaybın büyüklüğünü etkileyici biçimde yansıtır: “Ertoğrul Cavid kısa, çok kısa yaşadı ama dolu dolu yaşadı; anlamlı yaşadı. Onurlu bir evlat, yetenekli ve çalışkan bir müzisyen olarak yaşadı. Elinden geleni dürüstlükle, sabırla ve vicdanla yaptı. Yapamadıkları ise ne yazık ki içimizi sızlatır…”

Henüz sekiz yaşında şiir yazmaya başlayan Ertoğrul’un edebiyata olan ilgisi, onu 1936 yılında Azerbaycan Devlet Pedagoji Enstitüsü’nün Dil ve Edebiyat fakültesine kadar taşıdı. Yalnızca şairlik yönüyle değil, yazarlık kimliğiyle de dikkat çeken genç Cavid, bu yıllarda “Egoistin Taleyi” adlı tek perdelik bir piyes kaleme alarak edebiyat dünyasına ilk katkılarını sundu.

Ancak sanata duyduğu ilgi bununla sınırlı kalmadı. Öğrencilik yıllarında yetenekli bir ressam olarak da öne çıktı. Babası Hüseyin Cavid’in, Abbas Mirza’nın, dünya müzik tarihinin ve edebiyatının önde gelen isimlerinin portrelerini ustalıkla çizdi. Gözlem gücüyle estetik algısını birleştiren bu çalışmalar, onun yalnızca müzikte değil, görsel sanatlarda da ne denli derin bir bakışa sahip olduğunu gösteriyordu.

1940 yılında Pedagoji Enstitüsü’nden üstün başarıyla mezun olan Ertoğrul, aynı yıl Azerbaycan Devlet Konservatuvarı’nın bestecilik bölümüne kabul edildi. Burada aldığı eğitim, onun sanatsal formasyonunu şekillendiren en önemli dönemlerden biri oldu. Ünlü besteci Üzeyir Hacıbeyli başta olmak üzere, Profesör M. Rudolf, N. Çumakov ve alanın önde gelen diğer pedagoglarından dersler aldı. Bu isimlerin rehberliğinde, yalnızca teknik bilgi edinmedi; müziğin düşünsel, felsefi boyutunu da içselleştirdi.

Ertoğrul Cavid, bestecilik sanatının sırlarına vakıf olabilmek için var gücüyle çalıştı. Evinin maddi koşulları nedeniyle bir piyanoya sahip olamasa da, bu eksiklik onu yavaşlatmadı. Konservatuvarın ders programını titizlikle analiz ederek hangi sınıfın hangi saatlerde boş kalacağını belirledi. Boş bulduğu her anı........

© dibace.net