Trilye, Bir Vadide Asılı Zaman-I
Efsanevi Trilye
Bazı yerler, kendini anlatmaya gerek duymaz, onlar sessiz kalır, çünkü ne olduklarını anlatmak yerine neye dönüştüklerini gösterirler. Trilye böyle bir yerdir, ne tam bir başlangıç noktasıdır, ne de bir sona varış. Daha çok, kaçışla kalış arasında asılı kalmış bir yer gibidir. Bir kavşak, bir suskunluk çizgisidir Trilye.
Trilye’nin kuruluşuyla ilgili bir söylentiye göre üç ayrı köyün halkı, denizden gelen tehditten sakınmak için birleşir. Kıyıya sırtını dönen bir yerleşim kurarlar. Deniz, geçimdir; aynı zamanda tehlike. Bu insanlar, güvenliği ortaklıkla sağlar; korkudan doğan bir birlik, zamanla aidiyete dönüşür. Yalnız kalmakla yıkılacak olan, yan yana gelerek kök salar Trilye’de. Zaman geçer, yerin şekli değişmez ama anlamı dönüşür. Bir başka söylenti daha eklenir kasabanın belleğine. Üç din adamı; Aya Yani, Aya Yorgi, Aya Sorti, İznik’teki büyük konsülde aforoz edilir. Karar metinlerinden silinirler, inanç topluluğunun dışına atılırlar. Ama yok olmazlar. Yanlarında onlara inananlarla birlikte yola çıkarlar ve bu kıyıya ulaşırlar. Buraya geldiklerinde arkalarında yalnızca reddedilmişlik bırakmamışlardır, bir başka inşa arzusu taşırlar. İnançlarından değil ama sistemden dışlanmışlardır. Yani kendi merkezlerini, burada yeniden kurmak isterler. Ve kurarlar: manastırlar, kiliseler, ayazmalar. Korsanlardan sakınan köylülerle, aforozdan sakınan papazlar aynı kıyıda buluşur. İkisinin de derdi hayatta kalmaktan fazlasıdır. Biri güvende kalmak, diğeri varlığını sürdürmek ister. Trilye, bu iki arayışın yan yana geldiği bir örüntüdür. Sığınma ile sürgün arasında kurulan bu yer, zamanla sıradan bir kasaba olmanın dışına taşar; anlamla yüklü bir yüzey olur. İnsanların korkuyla, inatla, inançla ve alışkanlıkla dokuduğu bir hafızaya dönüşür. Trilye’nin adının Triglia mı yoksa Trilye mi olduğu tartışılır. Barbun balığından mı gelir, üç papazdan mı bilinmez. Fakat kesin olan bir şey varsa, bu yerin adlarının yanı sıra anlamlarla ayakta kaldığıdır.
Trilye’nin Köklü Geçmişi
Trilye, Marmara Denizi’nin kıyısında yer alan, tarih boyunca hem dinlerin hem kültürlerin hem de hayat tarzlarının kesiştiği nadir yerleşimlerden biridir. Bursa’nın Mudanya ilçesine bağlı bu küçük kasaba, mimarî kalıntılarıyla, taşıdığı çok katmanlı hafızasıyla dikkat çeker. Antik çağlardan Bizans’a, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan süreçte Trilye, kimi zaman bir liman, kimi zaman bir manastırlar diyarı, kimi zaman da bir göç durağı olarak farklı anlamlar kazanmış, fakat bu anlamların hiçbirini tamamen yitirmemiştir.
Bugün Trilye sokaklarında dolaşırken karşılaşılan tarihî yapılar, geçmişin bir dönemine açılan bir kapı gibidir. Kimi kiliselerde Bizans keşişlerinin izleri, kimi duvarlarda Rum ustaların taş işçiliği, kimi çatılarda Osmanlı sivil mimarisinin izi görülebilir. Trilye’nin kimliği, bu izlerin birbirine karıştığı, birbirini bastırmak yerine tamamladığı bir bütünlük üzerine kuruludur.
Antik Çağlar ve Bizans Dönemi
Trilye’nin tarihi, antik çağlara, özellikle de Helenistik döneme kadar uzanır. Trigleia adıyla bilinen bu bölge, antik Yunan kaynaklarında adı geçen, denizle iç içe bir kıyı yerleşkesiydi. ‘‘Trigleia’’ isminin kökeni, hem buğday hem de ‘‘trigle’’ adı verilen bir balık türüyle ilişkilendirilir. Bu da Trilye’nin hem tarım hem de balıkçılıkla zenginleşen bir yer olduğunu gösterir. Marmara Denizi kıyısında yer alan bu doğal liman, zamanla hem ticaretin hem de dini yaşamın merkezi olmuştur. Bizans İmparatorluğu döneminde Trilye, bir kıyı kasabası olmakla birlikte aynı zamanda önemli bir dini merkezdir. Özellikle İkonoklazm (putkırıcılık) döneminde, ikonaları savunan keşişlerin sığınma yerlerinden biri hâline gelir.
Trilye Sahili
Osmanlı Döneminde Trilye
Osmanlı’nın Anadolu ve Trakya’daki fetihleri sonrasında Trilye, yeni bir idari ve kültürel yapıya kavuşmuştur. Ancak buradaki Rum halk korunmuş, bölge bir huzur coğrafyası olarak varlığını sürdürmüştür. Trilye, Osmanlı döneminde özellikle zeytin üretimiyle anılmaya başlar. Hatta buradan saraya zeytin ve zeytinyağı gönderildiği belgelerle sabittir. Bölgenin bereketli toprakları ve denizle olan ilişkisi, Trilye’yi ekonomik açıdan da önemli bir merkez haline getirmiştir. Bu dönemin en önemli mimari katkılarından biri Fatih Camii’dir. Aslen Bizans kilisesi olan bu yapı, Osmanlı döneminde camiye çevrilmiştir. İçindeki mihrap ve minber, dönemin Osmanlı taş işçiliğini ve süsleme anlayışını yansıtır. Buna karşın dış cephede........
© dibace.net
