Sanatın Sessizliği de Siyasidir: Nuri Bilge Ceylan ve Fecr Film Festivali Üzerine
Nuri Bilge Ceylan’ın, 2025’te Şiraz’da düzenlenecek 43. Fecr Uluslararası Film Festivali’ne “özel konuk” olarak katılacağını açıklaması, Türkiye’de birkaç gün konuşulup unutulacak bir haberdi aslında. Oysa İranlı sürgün sinemacılar için bu, yıllardır biriken acının yeniden su yüzüne çıkmasıydı. Aralarında Keywan Karimi, Sepideh Farsi, Mohammad Rasoulof’un eski yapımcıları ve Jafar Panahi’nin yakın çalışma arkadaşlarının da bulunduğu 120’den fazla İranlı sinemacı, İran Bağımsız Film Yapımcıları Derneği (IIFMA) öncülüğünde Ceylan’a açık bir mektup gönderdi. Mektupta şu cümleler özellikle dikkat çekiciydi:
“Sayın Nuri Bilge Ceylan, Türkiye’nin ve dünyanın saygın sinemacısı ve sinema figürü, İran’daki İslami Cumhuriyet yönetimi altındaki Fecr Film Festivali ile işbirliği yaptığınıza dair haber, yıllardır insancıl ve entelektüel dünya görüşünüzü yakından takip edenler arasında büyük bir şaşkınlık ve üzüntüye neden olmuştur. Son yıllarda, hükümet destekli kültürel etkinliklerin sahnelenmesi bile muhaliflerin idamlarının üzerini örtmek için bir kılıf görevi görmüştür. Devlet tarafından yönetilen bu festivale katılımınız, hükümetin ülkenin kültürel durumunu sunmaya çalıştığı imajları güçlendirmektedir. Festivalin davetini kabul etme kararınızı yeniden gözden geçirmenizi umuyoruz…”
Bu mektup, bir sanatçıyı “kötü niyetli” olmakla suçlamıyor, etik bir sorumluluk hatırlatması yapıyor sadece.
Fecr Film Festivali’nin geçmişini ve işlevini hatırlamak önemli: 1982’de kurulan, 1983’ten beri her yıl İran İslam Devrimi’nin yıldönümünde düzenlenen festival, Kültür ve İslami Rehberlik Bakanlığı’na bağlı. Uluslararası bölümü olsa bile seçkiler, jüri üyeleri ve özel konuk davetleri doğrudan devlet onayıyla yapılıyor. Son yıllarda festival, özellikle Batılı ya da “sanat sineması” denince akla gelen isimleri davet ederek “İran hâlâ açık bir ülke” imajı vermeye çalışıyor.
Nuri Bilge Ceylan, Variety’ye verdiği demeçte kararını şu cümlelerle savundu:
“Sanatı siyasete kurban etmek istemiyorum. İran’da genç sinemacıların da uluslararası sinemacılarla buluşmaya, film görmeye hakkı var. Benim gitmemem rejimi değiştirmez ama o gençleri cezalandırır. Kültür, siyasetin üstündedir.”
Bu cümleler, ilk bakışta insani ve makul görünüyor. Ne var ki, tam da bu “insani” ve “kültürel” gerekçeler, otoriter........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein