Dindar bir Toplumda Yolsuzluk Neden Artar?
“Religius tapi Gemar Korupsi, Ada Apa?” (Dindar Ama Yolsuzluk Peşinde) başlıklı, çok yaygın bir biçimde okunan bir makalede Kompas gazetesi yazarlarından M. Zaid Wahyudi güncel bir soru ortaya attı: Dindar bir ulusta yolsuzluk neden bu kadar yaygın? Makalede dinin ahlakı güvence altına aldığı, inanç ve ibadetin doğal olarak ahlaki davranışa yol gösterdiği yönündeki yaygın bir varsayım vurgulanıyor.
Gerçekten bir çelişki bu. Endonezya dindarlıkta üst sıralarda, ama temiz yönetim bakımından alt sıralarda. İbadet yerleri kalabalık, dua eden kesimler büyüdükçe büyüyor. Ama yolsuzluk gündelik bir gerçeklik olarak sürüp gidiyor. Peki, bunun suçu dinde değilse, kimde? İlahiyatçılar buna karşı toplumu uyardı, psikologlar bu işin sınırlarını inceledi, antropologlar kökenini araştırdı. Eksik olan şey inanç değil; alışkanlıklar, uzun uzadıya düşünememe, şimdilerde birçok kimsenin zihniyet, 1. Sistemde düşünmek,[1] kas hafızası[2] ya da zihin modeli dediği şeyler daha yerleşmeden şekillenen bir ahlak pusulasıdır.
W. Howells The Heathens: Primitive Man and his Religions [Putperestler: İlkel İnsan ve İnandığı Dinler] adlı eserinde ilk dinlerde önceliğin hiçbir zaman ahlakta olmadığını açıklar. Bu dinler korkuya karşı gösterilen bir tepkiydi. Ölümle, hastalıkla, doğal afetlerle karşılaşan ilk insanlar kaygılarını azaltıp düzeni sağlamak için ayinler yarattılar. Din insanları rahatlattı, ama ahlak öğretmesi gerekmiyordu.
Bu ilkel işlev hiçbir zaman ortadan kalkmadı. Günümüzün dinî uygulamaları, dualar, oruç, kutsal eserler bugün de şu psikolojik ve toplumsal ihtiyaçlara hizmet veriyor: aidiyet, kimlik, rahatlık.
Ne var ki bu ayinler davranışlara her zaman şekil vermez. Bir kimse Tanrı’ya inandığı halde sistemi dolandırabilir. Sofuluğu bir rozet gibi göğsüne takabilir, ama görevini yine de kötüye kullanabilir. Din bir sembol olarak iyi iş görür. Fakat bir iç kanaat olmadan haksızlıkların önüne geçmez.
Psikolog Lawrence Kohlberg bunun nedenini ortaya koydu. Onun altı basamaklı ahlak modeli insanların başlangıçtaki basit bir cezalandırılma korkusundan ilkeli bir akıl yürütme basamağına yükselerek yetiştiklerini gösterir. Ama çoğu hiçbir zaman daha yüksek aşamalara erişemez. Birçoğu adalet ya da şefkat duygusuyla değil, utançtan kurtulmak ya da başkalarınca kabul edilmek için uyar kurallara.
Kamu önünde dindarlık insanların yetişmesinde bu ilk aşamalara güç katar. İnsanlar sırf görünmek için oruç tutar, bir cemaate ait olmak için dua eder, saygı görmek için alkolden uzak durur. Ahlak pusulası dıştadır, dış dünyadadır. Bir şeyin doğru ya da yanlış olması kimin gözünün sizin üstünüzde olmasına bağlıdır. Böylece yolsuzluk inanç eksikliği yüzünden değil, inanç yüzeyde kaldığı için artar. Kohlberg’in adaletsiz kanunları sorgulayan, ahlak ilkelerini savunan yüksek aşamaları bağımsız bir düşünce gerektirir. Cesaret gerektirir. Rahatlama ihtiyacı ya da otorite saplantısı........
© Birikim
