Yeni Bir Çağın Girişinde
Adı henüz konmamış olsa da, geri dönülmez biçimde yeni bir çağa girdiğimizi artık kesinlikle söyleyebiliriz. İleride bu olgunun tarihi yazıldığında örneğin Fransız Devrimi gibi bir “büyük olay”a gerek duyanlar Donald Trump’ın seçim zaferine işaret edebilirler büyük ihtimalle. Bu yeni çağ için tek tanrılı dinlerin yükselişi veya İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi gibi bir zihniyet ufku/tarzı tarifine ihtiyaç duyacaklar da Trump yönetiminin el kitabı Project 2025’i ve onun uluslararası durum ve “düzen”e uyarlanması olan Şubat 2025 Münih Zirvesi’ndeki ABD tezlerini herhalde öncelikle kaydedeceklerdir.
Ama elbette bunların birer sebep değil sonuç olduğunu belirterek. 1970'lerden beri belirginleşerek art arda gelen ve şimdi(lik) yapay zekâ ile –ilk– zirvesine varan “endüstriyel devrim”ler dalgası ile modern çağ da dahil bütün “eski düzen(ler)”in “altyapı”larınca değişmezlik atfedilmiş “gerçeklik”lerin birçoğunu kökten sarsan değişimlerin yol açtığı ilk derli toplu “üstyapısal” düzenlemenin başat tezahürleridir bunlar.
Amerika’da bile, yürürlükteki hak ve özgürlüklerin olabildiğince daraltılmış kalıplara uyarlanmasını öncel taleplerinden biri haline getirmiş “Alternatif Sağ (Alt-Sağ)” hareketlerin özellikle son on yıldır hızlanan yükselişi karşısında çaresizce gerileyen kurulu düzenlerin şahsında zaten görülebilir hale gelen bu durum; Trump yönetiminin iş başına gelir gelmez başlattığı uygulamalar serisi ile artık tescil edilmiş bir gerçeklik hükmündedir. Almanya’daki –dergi okura ulaştığında belli olmuş olacak– genel seçim sonuçları da beklendiği üzere Alt-Sağ AfD’nin birinci ya da ikinci parti konumuna yükselmesi ile neticelenirse, Fransa’daki oldukça muhtemel Alt-Sağ zaferini beklemeye bile gerek kalmaksızın “liberal demokrasiler çağı”nın sona erdiği resmen ilan edilebilir.
Onun yerini alacak “norm”un halihazır Alt-Sağ hareketlerin çeperinde teşekkül etmiş günümüz otoriter popülist iktidarların –bir uç örneğini Türkiye’de gördüğümüz– şeklen demokratik ama yasaların muktedirin giderek artan keyfiliğine göre uygulandığı rejimler mi olacağını henüz söyleyemeyiz. Çünkü içine girdiğimiz sürecin dinamik ögesi olan Alt-Sağ zihniyet –Trump’ın zaferindeki büyük payına rağmen– henüz merkezî konuma yerleşmiş değildir ve “Trump dönemi”nin bilançosu bu bahiste hayli belirleyici olacaktır.
Bu bakımdan Trump yönetiminin ABD’deki devlet ve demokrasinin işleyişine ilişkin yaptıkları ve yapmaya çalıştıklarının yanı sıra, onun “dış politika” sayılan konulardaki talep ve önerileri ile yaklaşım tarzını da birlikte ele almak gerekiyor. Bu gereklilik Alt-Sağ zihniyetin kendi ülkesi için tasarladığı siyasal düzeni bir “dünya düzeni”yle geçişken olarak tasarlamaya koşullu, hatta mecbur oluşundan dolayıdır.
O nedenle ilkin Alt-Sağ zihniyetin tasarladığı dünya düzeninin kıyaslandığı diğer sağ ideolojilerin –ideal– dünya düzeni tasarımlarından temel farklılığını kavramak gerekiyor. Bu farklılık, asıl olarak o düzen tasarımının devlet ve milletlerden ve aralarındaki güç ve güçlülük ilişkilerinden bahsetmekle birlikte asıl olarak insanlar arası hiyerarşinin dünya ölçeğinde yeniden ve kökten biçimde tanzim edilmesi gereğini vurgulamasından kaynaklanır. Burada söz konusu olan toplum veya toplulukların milli, dinî veya etnik aidiyetleri temelinde –örneğin “klasik milliyetçiliklere özgü– bir hiyerarşi değil; başta ezeli ve ebedi/değişmez addedilen, örneğin erkek ve kadın kimliklerinin işlev ve statü farklılığını esas alan “kadim değerler”e bağlılık olmak üzere, güç sağlayıcı niteliklere sahiplik ölçütü üzerinden kurulacak bir hiyerarşidir. Bu “değer” ve niteliklere bağlılık ve sahiplik belli bir –Ari, Germen gibi– ırka ve hele millete has bir özellik olmadığı için ve eriştikleri güçlülük düzeyi dikkate alındığında bu konuda sadece Beyaz ırk(lar)ın üstünlüğü/başarılı oluşu kuvvetle öne sürülebileceği için, Alt-Sağ ve yönelimli hareketlerin söylemleri, milli aidiyetlerinin belirgin biçimde ikincilleştiği, açık veya zımni bir Beyaz ırkın üstünlüğü tezinde ortaklaşan bir dili paylaşırlar. Bundan dolayıdır ki; bir önceki dönemin belli bir milli, dinî kimliğin üstünlüğü fikrine dayalı aşırı sağ hareketlerinin ideolojilerindeki olmazsa olmaz, adeta alametifarika bir özellik, yani en yakınındaki rakip milli veya dinî kimliğe duyulan nefret ve düşmanlık, bu dönemin Alt-Sağ hareketlerinde yoktur denilemese bile görünür değildir. Ve yine bundan dolayıdır ki; geçmiş dönemin genellikle milliyetçilik üzerine kurulu hareketleri arasında sadece en üst kadrolarla ve karşılıklı çıkar hesaplarıyla sınırlı ilişkiler, şimdiki dönemde yerini hareketlerin bütün mensuplarının katılabildiği çok yönlü ve yakın ilişkilere bırakmıştır. Yani aralarında fiili, yarı resmi bir “enternasyonal” ilişki zemini teşekkül etmiş gibidir. Bu yüzden bir Alt-Sağ gövde gösterisi gibi de düzenlenen Trump’ın göreve başlama törenine batı-kuzey yarıkürenin başlıca Alt-Sağ liderleri, teamüllere boş vermek pahasına davet........
© Birikim
